Sevgili üstadımız Çetin Altan gazeteleri bir evin odalarına benzetir. Bir odadan çıkarsınız bir başka odada yazarsınız. Kapıyı çarpıp çıkmadıysanız aynı odaya dönüp yeniden yazarsınız.

***

Bir gün de yine Çetin Altan usta şöyle yazmıştı: "Çetin Altan yazmazsa ne olur?"

***

Bir gazeteden ayrılma vakti gelmişti anlaşılan. Yoksa niye desin ki "Çetin Altan yazmazsa ne olur?" diye. Kendisiyle de yazısında eğlenmişti. Oysa ki Çetin Altan, Türkiye'nin ve dünyanın en uzun süreli yazan köşe yazarıydı. Bence Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi gerekirdi. Ama gel gör ki bir gün ya onun yazmaması istenir ya da o bir gün ya yazmazsam diye düşünür.

***

Bir oda vardı. Odada bir adam uyuyordu ve yanında komodinin üzerinde bir çalar saat duruyordu. Adam rüya görüyordu. Rüyasında bir odadaydı ve uyuyordu. Yanında bir komodinin üzerinde bir çalar saat duruyordu ve adam uyanıp yazı yazmaya başlıyordu. Kağıtta şöyle yazıyordu: Bir oda vardı. Odada bir adam uyuyordu ve yanında komodinin üzerinde bir çalar saat duruyordu. Adam rüya görüyordu. Rüyasında bir odadaydı ve uyuyordu. Yanında bir komodinin üzerinde bir çalar saat duruyordu ve adam uyanıp yazı yazmaya başlıyordu. Yazdığı kağıtta bir oda vardı. Odada bir adam vardı. Adam yazı yazıyordu. Bu böyle gidiyordu......
Sonra birden çalar saat çaldı. Odada uyuyan adam uyandı. Kalkıp çıktı öbür odaya girdi. Girdiği oda daha önceki rüyasındaki oda mıydı, yazı yazdığı kağıttaki oda mıydı bilemedi. Odalara girip çıkmaya başladı. Baştaki odaya gelmek istiyordu. Rüyalarda ve kağıtta kaybolmak istemiyordu. Bir odadan çıkıp bir odaya giriyordu. Girdiği odada bir yatak bir komodin ve çalar saat vardı. Oturup yazmaya başlıyordu belki ilk odasına döner diye ama yine bir odaya giriyordu. Uyandığı rüyasından bir daha uyanıyordu ama uyandığı oda ilk oda mı bilemiyordu.

***

Yazının odalarında dolaşırken kıskançlığım aklıma geldi. Haber Ekspres gazetesinde yazmaya başladıktan sonra tanıdım Aydın Bilgin'i. Önceleri çekinirdim patron odalarına girmeye. Sonra onun bir gazeteci-patron olduğunu yaşayarak kavrayınca bir gazeteci üstadın yanına gider gibi girdim odasına.
Bir gün Taha Aksoy ziyaret etti Aydın Bilgin'i. Ben de bulundum. Sohbet sırasında ikisinin de demiryolcu olduğu ortaya çıktı. Babaları demiryolcuydu. Demiryolcular aralarında nostaljik bir bağ kuruyorlardı. Birbirlerini çok daha iyi anlıyorlardı. Sanki çocuklukları birlikte geçmiş gibi oldular.
Aydın Bilgin'in odasında demiryolculuktan kalan çok obje vardı. Dayanamadım bunu yazdım. Odayı kıskandığımı yazdım mı şimdi hatırlamıyorum ama kitaplarıyla, düzeniyle kıskanılacak bir oda Aydın Bilgin'in odası.
Bir arkadaşım kıskanmayı şöyle tanımladı; "Sen aslında kıskanmıyorsun, imreniyor ve özeniyorsun" dedi. Öyle olsun istiyorsun. Yoksa kıskanmak yıpratıcı bir duygu, yaşayan ve yaşatan için.
Doğruydu arkadaşımın tespiti.

***

Haber Ekspres gazetesi bana göre mesleğe genç insanlar yetiştiren okul sonrası bir okul!
Henüz üniversitede okurken veya okul biter bitmez giriliverilen bir gazete Haber Ekspres. Genç muhabir adayı burada tanımaya başlar mesleği. Çevre edinir. Kanadı gelişir ve bir bakmışsın uçuvermiş bir başka gazeteye, televizyona, dergiye, kuruma, belediyeye, özel teşebbüse...
Bakmışsın Ankara'ya, İstanbul'a uçmuş ve oralarda kanat çırpıyordur. Geri dönüp baktığınızda bir çok gazetecinin Haber Ekspres mutfağından yetiştiğini görebilirsiniz.

***

Haber Ekspres benim için gazeteci kökenli köşe yazarı isteğinin bir yankısı olarak başladı. Çeşitli mesleklerden olabilirsiniz ve yazı da yazabilirsiniz. Bana göre bu sizi gazeteci veya köşe yazarı yapmaz.
Habercilikten gelmek ve kendi mesleğinin dışında -mühendislik, avukatlık, doktorluk, politikacılık dışında- gazeteciliği meslek olarak benimsemek, özümsemek ve gazeteci duyarlılığıyla düşünmek, yazmak gerekir gazeteci-köşe yazarı olabilmek için.
Bir koltukta birden fazla karpuz taşımaya çalıştım ve hiç birini birine karıştırmadım. Bunu bana sağlayan gazetem Haber Ekspres'e ve Aydın Bilgin'e çok teşekkür ediyorum.

***

Yazının odalarında dolaşırken bana rastlayabilirsiniz...