İki gün üst üste ve iki ayrı gündemle toplanan olağanüstü tüzük kurultaylarından ilkini yakından izleme olanağım oldu. Tüzük tartışmalarının, delegelerin önerilerinin, ortak akılla çözüm üretme çabalarının esamisi okunmazken, CHP Genel Merkezi'nce Demokrasi Şöleni olarak adlandırılan kurultayda aklımızda kalan Mersin Milletvekili İsa Gök'ün tekme tokat salondan atılması oldu. Onlarca CHP Kurultayı'nda bulunmuş ve uzak doğu dövüş tekniklerinin en ileri örneklerinin sergilenmesine tanık olmuş biri olarak bu durumu sıradan bir hadise olarak yorumlayabilirdim. Ne var ki; her şeyde olması gerektiği gibi kavganın da bir adaleti olması gerektiğine inananlardanım. Bu yaşanan kavgada adalet yoktu. Onlarca kişinin, bir milletvekilini linç etme girişimi vardı.

Tüzük konuşuldu mu? Kesinlikle hayır! Ne Genel Başkan konuşmasını tüzüğün değişen maddelerine dayandırdı, ne de salonda böyle bir hava vardı. Gecenin üçünde tamamı dolan, sabahın ilk saatlerinden itibaren binlerce kişinin hücum ettiği salondaki hava, SHP-CHP Bütünleşememe Kurultayı'na çok benziyordu. Anımsarsınız bütünleşmek için bir araya gelinememiş, CHP'lilerin hazır beklediği salona SHP'liler adım atmamıştı. Dün de tüzük kurultayı için imza toplayan delegeler salona gelmeyerek, Ulus'taki bir otelde alternatif toplantı yaparken, Genel Merkez yanlıları fazlasıyla hazır bir şekilde yerlerini almışlardı. Genel Başkan gelene kadar sakin bir bekleyişin hakim olduğu bir hava söz konusuydu. CHP kurultaylarında duymaya hiç alışkın olmadığımız Sezen Aksu ve Erol Evgin şarkılarının üzerine, bir de Anadolu Ateşi'nin gösterisi eklenince, yanımdaki arkadaşım "Keşke eşimi de getirseydim" diye söylendi.

Genel Başkan salona gelip, Kurultay'ın açış konuşmasını yapmaya başladığı anda İsa Gök, bunun için yeterli imzanın toplanamadığını söyleyerek itiraz etti. Ve yazımızın başında sözünü ettiğimiz linç girişimine maruz kaldı. Bu demokrasi şölenindeki en ilginç görüntülerden birisi de, Deniz Baykal'ın Genel Başkanlık yaptığı dönemlerin "keskin" genel sekreterinin oy birliğiyle Divan Başkanlığı'na seçilmesiydi. Kendisini Divan Başkanlığı için öneren birçok milletvekili ve delegenin bir zamanlar Adnan Keskin'le ayrı saflarda olduğunu, şiddetli mücadelelerin taraflarını olduğunu yakından bilirim. Bu nedenle söz konusu CHP ise olağanüstü her şey olağandır sözünü ispat edercesine, alkışlar arasında görevine başlayan Adnan Keskin'i "Hayat çok garip" şarkısını mırıldanarak izledim.

Kurultay salonundan ayrılıp, Ulus'ta Önder Sav'ın organize ettiği toplantıya katıldık. Toplantının yapıldığı otelin önü, lobisi ve onuncu kattaki toplantı salonu hınca hınç doluydu. İki yüze yakın delege ve bir o kadar da partili olduğunu gördük. Toplantıya Önder Sav başkanlık ederken, yanındaysa Berhan Şimşek, Hakkı Süha Okay, İsa Gök ve Bursa İl Başkanı Gürhan Akdoğan vardı. Basına kapalı gerçekleştirilen toplantıda, önce İsa Gök'ün karşılaştığı durum değerlendirildi. Sonrasında ise ertesi gün yapılacak kurultaya katılıp katılmama konusu tartışıldı. Katılmayıp, yeterli çoğunluk sağlanmadan gerçekleştirilen kurultayla ilgili hukuki mücadele başlatılması yönündeki önerilere Önder Sav karşı çıktı. Kurultay'a hep beraber gidilmesi, kurultayı isteyenler adına İsa Gök'ün konuşması kararlaştırıldı. İsa Gök'le kısa bir konuşma yapma olanağım oldu. Çok tepkiliydi. Divan Başkanı'nın dilekçelerini kabul etmediğini, Genel Başkan'ın da kendine saldıranları durdurmak yerine, olayları körükleyen bir tavır sergilediğini söyledi. Ama en çarpıcı cümlesi, "Ben CHP milletvekiliyim, ama bana saldıranların partili olup olmadıklarını bilmiyorum" oldu.

Parti içi demokrasinin işlevselleşmesi adına önemli değişikliklerin gerçekleştirildiği söylenen maddelerle ilgili yorumu, bu maddeleri öğrendiğimiz zaman yapabilmek mümkün olacak. Çünkü bu amaçla toplanan kurultayda, değişen maddelerle ilgili hiçbir tartışma yaşanmadı. Ne gerekçeler ortaya kondu, ne de karşı çıkanlar eleştirilerini dile getirdi. Bir meydan muharebesinin ilk ayağında kazananlar ve kaybedenler vardı.