Çok önem verdiğim için Yasemin Anlar'ın istek ve dileğini yerine getirmek istiyorum..
Yasemin Anlar Hanım anısını şöyle anlatıyor: 'Evinde, ya da iş yerinde pitbul, doberman vs cins tehlikeli köpek besleyenlere yazıyorum. Lütfen köpeklerinize ağızlık takın. Zincir tasma işe yaramaz!
Başıma gelen olay; doberman ve pitbul kırması bir köpeğin zinciri koparıp saldırmasıyla meydana geldi. Kaçmak isterken, kafamı çarptım;  çenem yarıldı ve yağmur suyu kanalına düştüm. Dün ölümden döndüm. Hayvanları severim ama lütfen böyle tehlikeli hayvanlar için önlem alınsın.
İZSU kanalları açıyorsun kapakları nereye koyuyorsun?
İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Umarım jandarma ve savcı gereğini yapacaktır. Gazeteci arkadaşlarımdan haber desteği de istiyorum. Bu olay bugün bana yarın başkasına duyarlı olmanızı rica ediyorum. Ayrıca geçmiş olsun dilekleri için tüm dost ve arkadaşlarıma teşekkür ederim.
İyi ki varsınız.'

Çözümü üretecekler!

Aslına bakarsanız bu önemli konuya öncelikle hayvan severlerin bir çözüm bulması gerekiyor. Kaç tane çocuk ve yaşlının başına neler geldiğini hepimiz biliyoruz. Tedbir nasıl olmalı?
Yasemin Anlar Hanım bir noktada önceliği belirtiyor:
Bazı hayvanlar çok güçlü olduklarından bunlara zincir de sahip de tesirli olamıyor. O zaman öncelik olarak ağızlık takılacak...
İZSU'nun rögar kapaklarını da gündeme taşıması iyi olmuş...
Suç İZSU'da değil, esnafta. Bornova Küçükpark'ta da, başka semt ve çarşılarda da gördüm. Kapı önlerini süpürenler çöplerini kanalizasyona atıyorlar, yağışlı havalarda ise sözde kendi mekanlarını korumak için kapakları çıkarıyorlar. Bunun önüne geçilmeli. Çöpler toplanmalı ve konteynerlere atılmalı...
Ayrıca bazı dışarıdan gelenler kapakları çıkarıp satıyorlar. Alanlar da bellidir, satanlar da...
Bir ara polis bunlarla mücadele etmiş ve önemli sonuç elde etmişti. Geçen hafta çocuklardan söz etmiştim. Şimdi bir başka yönünü ele alayım...

Kızılderili felsefesi

Cherokee Kızılderililerinin 12-13 yaşına gelen erkek çocuklarına uyguladıkları bir sınav vardır. Babası bir akşam oğluna artık erkek olduğunu kanıtlamak için bir sınavdan geçmesi gerektiğini söyler ve onu ormanın içlerine götürür. Orada oturması için bir ağaç kütüğü gösterir, çocuğun gözlerini bağlar ve onu gece boyunca yalnız bırakacağını belirtir. Çocuk bağırmamalıdır, gözlerini de sabahın ilk ışıkları bağın arasından süzülene kadar açmamalıdır. Orada kütüğün üzerinde sessiz kıpırdamadan sabahı beklemek zorundadır. Bunu başardığı zaman çocuk erkek olarak kabul edilir. Yaşadığı bu sınavı da başkasına anlatması yasaktır. Her erkek çocuk geceyi/sınavı yalnız bir başına yaşamalıdır. Sınav zordur. Doğal olarak çocuk korkar. Rüzgarın sesi, orman hayvanlarının bağırtıları korkunçtur.
Her yönden çıtırtılar, yaklaşan ayak seslerine benzer gürültüler gelir. Çocuğun aklından bin bir türlü korkunç olasılıklar geçer durur. Ama sınavı geçmek ve erkek olabilmek için sabırla beklemek ve gözünü açmamak zorundadır. Korkunç gecenin sonunda güneşin ilk ışıkları ile birlikte çocuk gözünü açar ve karşısında sessizce kendisini izleyen babasını görür...

Yalnız bırakır mı?

Onu yalnız bırakıp gideceğini söylemiş olan babası aslında bütün gece orada sessiz oturmuş bir tehlike durumunda oğlunu korumak için beklemiş, oğlunu sınavını yaşarken izlemiştir.
Bu sınavı birlikte yaşayan baba ile oğul birbirlerine çok farklı bağlanırlar, baba oğlunu anlar çünkü aynı sınavdan geçmiştir, aynı zamanda oğul da babası için ne kadar değerli olduğunu anlar. Hepimiz bazen korkunç, acı veren, çözümsüz sandığımız, anlamadığımız sınavları yaşarız. Bu sınavlar kendimizi kanıtlamak için de olabilir. Her sınavla birlikte yaşamı anlar ve olgunlaşırız.
Zaman zaman yalnız kaldığımızı da sanırız ama eğer oyunu kuralına göre oynar isek daima birileri, hatta sınavı yapan, bizi gönüllülükle gözetir...

HAFTANIN HABERİ

Yeni güne merhaba!

Bu aralar günler çok çabuk geçiyor değil mi?
Bir bakıyorsunuz akşam olmuş. Akşamdan sonra zaten sabah. Pazartesi, Salı, Çarşamba derken, bir bakmışsınız Cuma gelmiş. Cumartesi, Pazar'ın ne zaman geçtiğini zaten anlamıyorsunuz.
Günler çok çabuk geçiyor!
Şu kadarını söyleyeyim; Saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar da yılları kovaladıkça, insan yaşadığının farkına bile varamıyor. Yani anlayacağınız; daha günü doya doya yaşayamadan, yeni bir güne merhaba diyorsunuz.