Sevgili okuyucularım, hani derler ya çok okuyan mı, çok gezen mi bilir? Bence doğru bilgi hayatın rotası sizin güvenli kılan. Günümüzde o kadar çok bilgi kirliliği var ki, bu yolda bizi kayalıklara bindirecek veya uçurumdan yuvarlayacak. Ülkemizde okuma yazma konularına değinmeyeceğim, sayfa dolar taşar. Gezmeye gelince maalesef orada da bilgilenme çok az daha ziyade magazin ağırlıklı, çoğunlukla kalan azınlık kontenjanından. 2010 yılından sohbetlerde paylaştığım bir bilgiyi yazıyorum. Dünya kongresi nedeniyle gittiğimiz Güney Afrika'da ziyaret ettiğimiz doğal açık hava Parkı'nda yer yer gördüğümüz yanmış alanları rehberimize sorduğum zaman, yılın belirli zamanlarında belirli alanların kontrolü yakıldığını bunun bir bilimsel çalışma sonucu olduğunu,  doğanın, toprağın, bitkilerin, ağaçların yenilenmesi yönünde gerekli olduğunun cevabını aldım. Ülkemizin son on gündür yaşadığı yangın cehennemi ile ilgili doğru bilgileri de bu konuda bir yetkili ağızdan paylaşmak istedim.

***

TEMA Vakfı İzmir Temsilcisi Özcan Gökoğlu şöyle anlatıyor:
Çam Ağaçlarını Döversek, Orman Yangınlarının Hepsi Biter, Bir Daha Da Orman Yangını Çıkmaz (!) Bu cümle tamamen ironidir, espridir arkadaşlar. Bu ülkede "Cennet'ten tapu satın alan" çıkabildiğine göre, bu cümleye inanan hayli hayli çıkar.  
Yazıma konu olan fotoğraflar, Manisa'nın Osmancalı köyünde 2018 yılı Nisan ayında çekilmiştir. Fotoğraflara dikkatlice bakarsanız çam ağaçlarının gövdelerini, üzerindeki yongalarına varıncaya kadar görebilirsiniz. VE HEPSİ DE aşağıda anlatacağım süreçlerin ardından "taşlaşmışlardır." (Petrifikasyon) Ama şaka bir yana, gelin biz yine de dövelim bu çam ağaçlarını. Neden mi? Çok kolay tutuşuyor be kardeşim. Çıralı bir ağaç ya! Kozalakları da bomba gibi patlıyor, çatlıyor, fırlıyor. Üstelik zamanında Amerikalılar sokmuş bunu ülkemize. Hani belki ağaç taklidi yapan casus bile olabilirler şimdilerde...

***

Gelelim asıl mevzuya. Dostlar, bundan iki yıl önce İzmir belki de tarihindeki en ağır orman yangınına şahit oldu. Şimdi de başta Manavgat olmak üzere, yurdumun birçok yerinde orman yangınları var. Ağaçlar yanıyor, ciğerimiz de yanıyor. Memleketini, doğasını seven herkes üzgün. Herkes bir şeyler yapmanın, bir çözüm üretmenin, acıyı hafifletmenin yolunu arıyor.  
Son iki yıldır, TEMA Vakfı İzmir İl Temsilcisi sıfatı ile yürüttüğüm görevim nedeniyle, özellikle orman yangınlarının olduğu günlerde cep telefonum neredeyse hiç susmuyor. Ve özellikle ısrarla bana öneride bulunan uzman (!) kişilerin "çam dikmeyin, zeytin dikin, meyve ağacı dikin, çam çıralı bir ağaç, buraya ait değil" cümlelerini duymaktan artık midem bulandı.  
Güzel dostlarım, ben orman mühendisi değilim, ziraat mühendisi değilim. Doğaya sevdalı bir garibim. Bundan sebep bol bol da gezerim. Bundan 3 yıl önce Manisa'nın Osmancalı köyüne gittik. Adeta bir doğa tarihi gezisi idi. Neden derseniz, gittiğimiz köyde "taşlaşmış" bir fosil orman vardı. Köyün hemen yanındaki alanda, 21 Milyon yaşında "taşlaşmış ağaç fosillerini" büyük bir heyecan ile gözlemledik. Yunt dağı volkanizmasından çıkan lavların üst kısmında yer alan soğuk "tüf" tabakası, buradaki bitki örtüsünü kaplamış. Diyajenez adı verilen süreçte, ağaçları örten bu tabaka, organik dokuya nüfuz ediyor ve organik dokunun çürümesiyle, ağaç ile aynı geometride taşlaşma (petrifikasyon) meydana getirmiş. Fotoğraflarda gördüklerinizin hepsi "taşlaşmış ÇAM ağaçlarıdır..."
Yanlış duymadınız: "21 Milyon yaşında" taşlaşmış çam ağaçları! Fosil kayıtlarına göre anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller yaklaşık 300.000 yıl öncesine aittir ve Afrika'da bulunmuşlardır. Çağdaş tipte Homo sapiens sapiens alt türünün ilk ırkı olan Cro-Magnon insanı ise zamanımızdan 50 bin yıl önce ortaya çıkmıştır. Yani kaba bir hesap yapacak olursak, bu taşlaşmış ağaçlar, insanın varlığından yaklaşık 20.7 milyon yıl önce bu gezegende varlık göstermişler. Üstelik Anadolu coğrafyasında!  
Sevgili dostlar, bu Amerika'lılar uzaylı olmasın. Anadolu coğrafyasına çam ağaçlarını aslında 21 milyon yıl önce sokmuşlar. Hani insan denen varlık son 300.000 yıldır bu gezegen üzerinde varlık gösteriyor ya!  
Bu kadar ironi yeter. Dostlar, bir orman yangını ardından doğadaki bir türü günah keçisi yapanlar var. Üstelik 21 Milyon yıl önce bu topraklarda olduğu bilimsel olarak dahi ispatlanmış bir türden bahsediyorum. Bakınız, benim amacım çam ağacını aklamak falan değil. Ya da ormancılık konusunda ahkâm kesmek falan da değil. Ancak, anlatmak istediğim bir şey var. Orman yangınlarının yegane sebebini "çam ağacı" olarak gören dostlaradır sözüm. Dostlar, size göre "kolay yanmayan, çıralı olmayan, kozalaklı olmayan türler" dikilmeli. Zeytin ve meyve ağaçları dikilmeli.  
Size bir soru; gürül gürül yanan bir sobanın içine hangi ağaç parçasını atarsanız "tutuşmakta nazlanır, ben tutuşmam der, çok geç tutuşurum der, belki de yanmam der?" Hiçbiri!
Sebebine, iklim değişikliği deyin, kasıt deyin, kaza deyin, sabotaj deyin, otel inşaatı için yer açmak deyin... Ne derseniz deyin! Ama orman yangınının bütün günahını bu coğrafyada en azından 21 milyon yıldır varlık gösteren bir türe yüklemeyin. Sanki o türü bu coğrafyadan yok edersek orman yangınları son bulacakmış gibi...

***

Değerli dostlarım, biz orman yangınlarını ancak, ülkesini gerçekten seven yöneticilerle, gerekli bütün ekipmanlara sahip olmakla, ağacın değerini bilen nesiller yetiştirmekle, ağaca bakında sadece "odun" görmeyen bir toplumsal bilinç ile, iklim değişikliğini en azından şu aşamada durdurabilmekle, bir ağacı bile "sebebi ne olursa olsun" kesmenin katliam olduğu bilincine erişmekle önleyebiliriz.  
Bakın bizim TEMA Vakfı olarak doğa eğitimi verdiğimiz hiçbir çocuk, ebeveynlerinin bu önerisi ile gelmezler. Onlar, türü ne olursa olsun, doğadaki tüm varlıkları korumaları gerektiğini öğrenirler. Çünkü doğadaki her türün, ekosistem hizmetlerinin devamı için gerekli olduğunu öğrenir ve bilirler. Bilirler ki; ekosistemde yer alan bütün varlıkların, o sistemlerin varlığını ve fonksiyonlarını sürdürebilmesi için bir görevi vardır. Zincir'den tek bir halkayı çıkarırsanız, halkanın bütünlüğü bozulur. Dişli çarkın tek dişlisi kırılırsa, o çark dönmez. Kaldı ki, adı üzerinde "ormanlar" orman olarak, "meralar" mera olarak kalmalıdırlar.  
BİZ KOLAY-ZOR YANAN AĞAÇLAR TARŞTIŞMASI YAPMAK YERİNE, AĞAÇLARI-ORMANLARI NASIL YANGINDAN KORURUZ, BUNUN ÜZERİNE KAFA PATLATMALIYIZ.  
Gözünüzü seveyim, orman mühendisi değilseniz, ziraat mühendisi değilseniz, bilgi sahibi olmadığınız süreçler hakkında toplumun kafasını karıştırmayınız. Ömrünce tek bir fidan dikmemiş vatandaşlar, klavye başında "orman mühendisliğine" soyunuyorlar. Ne olur, bu kaotik ortamda eğer gerçekten bilimsel bir yetkinliğiniz ve tecrübeniz yoksa toplumu da galeyana getiren yorumlar ve kafanızdan "şu dikilmesin, bu dikilsin" şeklinde "klavye başı kampanyalarını" körüklemeyiniz, ucuz kahramanlıklara soyunmayınız. Kimsenin iyi niyetinden şüphem yok. Ama lütfen bilmediğimiz bir konuda "bilmiyorum diyebilmenin" utanılacak bir şey olmadığını artık öğrenelim ve kabul edelim.