23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutladık. Ama 'Egemenlik Haftası' sürüyor. Bir haftadır çeşitli etkinlikler yapılıyor. Ama nedense hep belli yerler ve kesimlerde, belirli kişilerin katılımıyla.

Şimdi madalyonun arka yüzüne bakalım; örneğin çocuk işçilere!
Araştırınca; çocuk işçiliğinin kökeninin tarihin ilk dönemine kadar dayandığını ve hem dünyada hem ülkemizde kronikleşmiş hale gelen bir insan hakları sorunu olduğunu görüyoruz. İnsan hakları belgelerinin ortak amacının çocuk işçiliğini tamamen sonlandırmak olsa da, kısa vadede bu amaca ulaşmanın mümkün olmadığı anlaşılıyor. Bu yüzden, uzmanlar ilk aşamada çocukların ekonomik sömürüye maruz kalmamaları, tehlikeli işlerde çalıştırılmamaları, eğitimlerinin, sağlıklarının ve gelişimlerinin zarar görmemelerini hedef olarak kabul ediyor.

İçler acısı durum

Suriye'de yaşanan savaş nedeniyle Türkiye'nin göç alan bir duruma geldiğini, haklı ve haksız yönlerini biliyor, kendimize göre yorumlar yapıyoruz. Bu durum maalesef, çocuk işçiliği anlamında ülkemizdeki durumu içler acısı bir hale getiriyor. Yine uzmanlara göre; çocuk işçiliği ile mücadele, ancak bilimsel, demokratik ve çağdaş zorunlu eğitim sistemi ile mümkün olabilir. Yani; ülkemizin çağdaş normlarla yönetilmesi, başta eğitimin çağdaş normlarla yapılmasını sağlamak ve cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine sonuna kadar sahip çıkmak, çocuklarımıza iyi bir geleceği hep birlikte sağlayabilmek başlıca görevimiz olmalı.

Masum ve kutsal varlık

Son günlerde yaşanan acı olaylarla yeniden gündeme gelen çocuk istismarı konusu da unutulmamalı, sürekli gündemde tutulmalıdır. Çocuğun dünyanın en masum ve kutsal varlığı olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. Bu nedenle; sağlıklı bir nesil yetişmesi açısından, dünyanın en aşağılık suçu, çocuk istismarı konusunda, farkındalık oluşturması adına sık sık etkinlikler ve programlar da yapılmalıdır. Böylece, amacımız, çocuk istismarının ülkemizde ve dünyada olmasını engellemek olmalıdır. Bu anlamda geleceğimizi sağlıklı nesillere emanet etmek adına bizlere çok önemli görevler düşüyor.

Kardeşlerin durumu?

Doç.Dr. Feyza Umay Koç, 'Karşılaştığım en kötü olay, düzenli olarak şiddet uygulanmış iki kardeşin hikâyesiydi. Anne alkol ve madde bağımlısı idi ve çocukları çok küçük yaşlarda olmasına rağmen bedenlerinde sigara söndürmek de dâhil olmak üzere şiddet uyguluyordu. Maalesef prematüre doğan ikinci çocuğu aldığı şiddetli darbelerden dolayı kurtaramadık. Fakirlik ve işsizliğin olduğu toplumlarda, çocuklara şiddetin daha yaygın olduğunu ve engelli çocukların daha fazla taciz edildiğini görüyoruz. Vakaların çoğunun komşular tarafından fark edilmesine rağmen ihbar edilmemesi de çocuk istismarının görmezden gelindiğini gösteriyor' dedi.
Üzülmemek, acı acı düşünmemek olası mı?

Suç mağduru

Türkiye'de, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme uyarınca, çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.
Çocuk Koruma Kanununda; Korunma ihtiyacı olan çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuk olarak açıkça tanımlanmış. Ceza muhakemesi ve ceza hukuku yönünden çocuğun korunması, şikâyet ile başlar. Çocuğa karşı işlenen suçlarda, çocukların da şikâyet hakları vardır.
Bu hakkı bizzat kullanabilecekleri gibi kanuni temsilcileri aracılığıyla da kullanabilirler.

Söz konusu olan

Maalesef istismarların azalmadığını, hatta bilinç arttıkça, bildirimler arttıkça, olaylarında daha fazla gündeme geldiğini görüyoruz. Biz duygusal ve cinsel istismarı ayrı ayrı ele alıyoruz. Aslında hepsi birbirinin içinde olan kavramlar. Tecavüze uğramış bir çocuk için fiziksel istismar da duygusal istismar da söz konusu.

HAFTANIN HABERİ

'Aileler istismarı gizleme eğiliminde!'

Adli Görüşmeci ve ÇİM Sosyal Hizmet Uzmanı Sezin Ünal, istismara dair her türlü şüpheli durumun vakit kaybedilmeden kolluk kuvvetlerine bildirilmesinin önemine değindi. Ünal, 'Özellikle mağdur çocuklarımız ile karşılaşma olasılığı daha yüksek meslek gruplarının bu konuda uyanık davranması gerekli. Çocuğun menfaati göz önüne alınarak bildirimler hızlıca kolluk kuvvetlerine yapılmalı. Bu tip bildirimlerde gecikme olması halinde, çocuklarda bulunan mağduriyetin geri dönülemez noktalara ulaştığını biliyoruz. Ülkemizde istismara uğrayan çocuk ile istismarı yaşayan çocuğun ailesi, yaşanan olumsuzlukları pek çok sebeple gizleme eğiliminde. Bu durum fark edildiğinde hızlı bir şekilde kolluk kuvvetleri ile irtibata geçilmeli ve çocuklarımızın mağduriyeti en aza indirgenmeli' diyor.