Dünya’nın oluşumundan itibaren canlıların ve insanın oluşumuna kadar geçen süreçlerde bütün yaşam gereçlerinin oluşması, yapbozun tamamlaması gibidir. Çünkü hiçbir şey tek başına bir düzeni oluşturmaz. Bu yüzden karbon döngüsü, azot döngüsü, su döngüsü ve oksijen döngüsü gibi temel döngüler arasında da ittifaklar oluşmuştur. Bu döngülerin olması yaşamın sürdürülmesini sağlar. Doğada yaşayan canlılar ister basit yapılı olsun, ister gelişmiş olsun bunların arasında da hep bir döngü ve hep bir ittifak vardır. 

Simbiyotik yaşam ilişkisi ortak bir yaşam şeklidir. Birbirine benzemeyen iki veya daha fazla sayıda organizmanın, birbirine daima yarar sağlama zorunluluğu olmaksızın, geçici veya sürekli bir şekilde yürüttüğü birlikte yaşam biçimine simbiyotik yaşam denir. Simbiyotik yaşamın çeşitleri ise; mutualizm, kommensalizm ve parazitizmdir. 

Mutualizm: Farklı iki canlının ortak yaşam birlikteliğinden ikisinin de yararlandığı ortak yaşam şeklidir. Örneğin liken birlikteliği ( Mantar + su yosunu) ya da E.coli'nin (bağırsak bakterisi ) bağırsakta B ve K vitaminine dayalı, kazan kazan esasına bağlı mutual (ortak, müşterek) birlikteliği mutualizm ilişkisidir.

Likenler bir mantar ile su yosununun birlikteliğinden oluşur. Mantarlar klorofil taşımadığından fotosentez (besin yapma) yapamaz ama solunumunda oksijen kullanır. Su yosunu ise klorofil taşıdığından fotosentez yapar ve havaya oksijen verir. Mantar karbondioksiti su yosununa, su yosunu da ürettiği oksijeni mantara verir. Her ikisi de bundan yararlanır.

Kommensalizm: Canlılardan birinin hiç etkilenmediği diğerinin ise fayda sağladığı simbiyotik yaşam formudur. (0,+) olarak ifade edilir. Kuşların ağaçları yuva yapması buna en güzel örneklerden biridir. Aynı zamanda denizde büyük balıkların sırtında yaşayan balığın yediği besin artıklarıyla beslenen küçük balıklar örnektir.

Parazitizm: Canlılardan biri zarar görürken birinin fayda sağladığı simbiyotik İlişkidir. (-,+) olarak ifade edilir. Zarar gören canlıya "konak" denir. Fayda gören canlıya parazit denir. Bağırsak solucanları, bit, pire, kene

Doğada ki bu ittifaklar yaşamların sürdürülebilmesi gereklidir.

 Cumhuriyetimiz yeni bir yüz yıla girerken partiler de ittifaklar yaparak seçime hazırlanıyorlar. Ülkemizde yeniden parlamenter sisteme dönebilmek amacıyla ya da şimdi yürürlükte olan cumhurbaşkanlığı sistemini kalıcı yapabilmek için ittifaklar kuruluyor. Özellikle millet ittifakında bir araya gelen siyasi partilerin siyasi yelpazedeki durumları çok farklı olmasına rağmen, ortak faydayı gözeterek bu ortaklığın sürdürülebilmesi konusunda adeta tek bir vücut gibi davranmaları tam bir mutualizm örneğidir. 

Dünya ‘da artık yeni <yönetim anlayışları >değişmiş, <yönetişim> anlayışına dönüşmüştür. Yönetim “başkaları vasıtasıyla iş görmek” Yönetişim ise “başkalarıyla birlikte iş görmek” anlamı taşımaktadır. Buna kurumlarda < ortak akıl > egemenliği deniyor. Peki, her ittifakta akıl ortak mı? Yani herkesin her konuda anlaştığı uzlaştığı zemin var mı? Buna evet demek mümkün mü? Elbette hayır ama Millet İttifakında en azından tek bir konu üzerinde ortak akıl egemenliği var. Millet ittifakında parlamenter sisteme geçiş kararlılığı yani kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanması konusunda ve (Hukuk, adalet ve liyakat ) şimdilik yazılı metne dökülmeyen ama bunun olmazsa olmazı olan laikliğin içselleştirilmesi konusunda ortak bir uzlaşma olduğu anlaşılıyor.

Cumhur ittifakında ise; ben kesin ve tam uzlaşma olduğunu aslında göremiyorum. Cumhur ittifakı ,ortak yaşam birlikteliğinden parazitizme daha çok benziyor. Elbette bu ittifak ortaklarının birbirinden etkilenecekleri çok doğaldır. Bu etkilenme, partilerin kökleri ve Dünya siyasetinde ne kadar var olduğu ile ilgilidir tabi ki. Millet ittifakında ki siyasi partilerin birbirini anlama, iletişim kurma ve yönetişim anlayışı birlikteliği amaçlarına uygun olarak geliştiğinde kim bilir gelecek için her biri bu ittifaktan bir sürü dersler de çıkaracaktır. Bu da bir tür zamana yayılmış siyasi evrimleşmedir. Evrimin temeli adaptasyonlardır. (uyum )

1 Milyar yaşındaki, 720 cinsiyetli ve sinir sistemi olmadan zeki davranabilen bilim dünyasının karmaşık canlılarından biri olan BLOB, ilk defa Mayıs 1973'te Teksaslı Marie Harris'in arka bahçesinde; sarı, jelatin şeklinde bir canlı olarak bilim dünyasına girmiştir. 31 Mayıs 1973'te The New York Times gazetesi, botanistlerin “blob” yani "damla" ismindeki bu canlının, aslında bir cıvık mantar ya da ilkel bir "fungus" olduğunu ifade etmişlerdir. https://evrimagaci.org/blob-

 Bu canlıyı popüler eden asıl özelliği merkezi bir sinir sistemi, ağzı ya da gözü olmamasına rağmen besinlerin yerini en kısa yoldan bulacak kadar zeki bir canlı olmasıydı. Araştırmacılar bunu yaptıkları labirent deneyinde keşfettiklerini söyleyerek şaşırtıcı bir sonuca vardıklarını söylemişlerdir. Üstelik besine ulaşmak için alternatif yolları bulabilmektedir. Paris Doğa Tarihi Müzesi Müdürü Bruno David olayı şöyle anlatmıştır. Çok hızlı öğrenmekte, eğer iki bloba aynı deney uygulanırsa, biri öğrendiklerini anında diğerine aktarmaktadır. Blob, sadece gıdaya en kısa yoldan ulaşmakla kalmamakta, aynı zamanda karbonhidratlar ve proteinler gibi farklı gıdalar sunulduğunda veya herhangi bir besinin veya karışımların farklı konsantrasyonları verildiğinde beslenmeleri için en uygun olanı seçmekteydi; yani kendi diyetlerini dengeleyebilme kapasitesine sahipti.

Soru şu; Önümüzde ki süreçte hepimizin 21 yıldır öğrendiğimiz deneyimleri, kendimize uygun bize iyi gelecek yönetim seçimlerimizi; beyinsiz, gözsüz ve ağızsız blob kadar yapabilecek miyiz? Göreceğiz!