Eğitim yöneticiliği; eğitimin, son zamanlarda üzerinde en çok konuşulması, kafa yorulması gereken elzem bir konusu haline gelmiştir. 2019 yılı içerisinde yazılı ve mülakat puanları sonucuna göre yapılan atamalar ihtiyacı karşılamakta yeterli olmamıştır. Bazı il milli eğitim müdürlükleri atama için ikinci başvuru sürecini başlatmış, bazı il müdürlükleri de ikinci atama için hazırlıklara başlamıştır. Ancak yetkililer de dâhil olmak üzere konu ile ilgili taraflar ikinci atamanın da boş kadroların cüzî bir kısmını karşılamaktan öteye geçmeyeceğinin farkındadırlar. Eğitimle ilgili kesimlerin üzerinde hem fikir oldukları; sistemin bu şekilde devamı halinde bir müddet sonra, okul/kurumlarımıza yönetici bulmakta çok daha sıkıntılı zamanlarla karşılaşacağımızdır. Eğitim yöneticiliği; okulun, başta eğitim öğretime hazırlanması olmak üzere, en değerli varlıklarımız olan evlatlarımızın günlerinin çoğunu geçirdikleri ve geleceğe hazırlandıkları okul/kurumlarımızın öğretmenlerimizle birlikte temel taşıdır.
Eğitim yöneticileri mevcut durum itibariyle devasa sorumluluklarla baş başa kalmış, ancak ellerinde hiçbir yetkileri olmayan pozisyondadırlar. Baş başa kalmış ifadesini açmamız gerekirse; bir binanın olabilecek bütün sorunlarını ödeneği olmayan okullarımızda, tamamen kendi imkânları ile karşılamak durumunda olmasıdır.
Eğitim yöneticisi bir okul/kuruma 4 yıllık süre için görevlendirilmekte; süre sonunda belirlenmiş kriterler üzerinden yapılan puan sistemi ile yer değişikliği yapmak durumunda kalmaktadır. Puanı yüksek olan yönetici isteği halinde 4 yıllık süreyi doldurduğu okul/kurumda bir 4 yıl daha göreve devam edebilmektedir. Puanı yeterli olmayan yönetici bir başka okula gitme durumunda kalabilmekte, puanı düşük bazı arkadaşlarımızın da yöneticilik görevinden ayrılarak öğretmenliğe döndükleri görülmektedir. Özellikle meslek liselerinde yöneticilik, ücret-ders yükü bağlamında sorumlulukların ağırlığına tezat bir durumda olması sebebiyle artık neredeyse hiç tercih edilmez bir duruma gelmiştir. Ancak lise geçiş sisteminde yapılan değişiklik sonrasında meslek liselerinin öğrenci bulmakta zorlanmaları sebebiyle normu düşen öğretmenlerimizin kerhen yöneticilik pozisyonu seçebilecekleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Proje okullarında ise durum çok daha farklıdır. Yöneticilik için neredeyse hiçbir kıstas gözetilmemektedir.
Eğitim yöneticilerimize asli görevlerinin yanında verilen muhakkiklik görevi de üzerinde tartışılması gereken son derece ehemmiyetli bir konudur. Bu konu artık tamamen görmezden gelinir bir duruma gelmiştir. Muhakkiklik görevi zaman ve yöneticiye yüklediği masraf açısından; daha ötesinde hukuki bir durum içermesi sebebiyle de ileride oluşabilecek durumlar itibariyle, mevcut yöneticiler tarafından istenmeyen bir konu halini almıştır.
Eğitim yöneticiliği tanımı açık olmayan bir konudur. Eğitim yöneticiliği yönetmeliği görevlendirme yönetmeliği olarak ifade edilmektedir. Ancak bu durum 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu içerisindeki görevlendirme ile ilgili madde açısından da karışıklığa ve tartışmalara açık bir konu durumundadır.
Eğitim yöneticileri Eğitim Öğretim Hizmetleri sınıfı içerisinde değerlendirilmektedir. Üzerinde tartışılması gerekli bir konudur.
Okul/kurum müdür yardımcıları da yazılı ve mülakat sınavı puan sonuçlarına göre atanmaktadır. Bu durumda okul/kurumlarımızda ekip ruhu kavramından bahsetmemiz kolay olamamaktadır. Okullarımızın eğitim yönetimi konusunda istediğimiz niteliklere kavuşturulması için ekip ruhu kavramını da içerecek kriterler belirlenmelidir.
Eğitim yöneticiliği; üzerinde uzun yıllardır konuşulan, her çıkan yeni yönetmelik sonrasında uzun süre tartışılan ve bu durumun süre geldiği bir haldedir. Okul/kurumlarımızın ve en önemlisi evlatlarımızı emanet ettiğimiz okullarımızın her anlamda eğitime hazırlanması işini üstlenmiş yöneticilerimizle ilgili süreci en doğru ve sağlıklı bir şekilde yönetmemiz gerektiği açıktır. Elbette hazırlayacağımız hiçbir yönetmelik üzerinde yüzde yüz mutabık olabileceğimiz düzeyde olamayacaktır. Üzerinde tartışmaya asgari düzeyde yaklaşım sergilenebilecek bir yönetmelik ancak paydaşların tamamının görüşü alınarak hazırlanacak bir mevzuatla hâkim kılınabilecektir.
Bu konuda tüm kesimlerin üzerinde mutabık olduğu sihirli sözcük "liyakat" sözcüğüdür. Liyakat sözcüğü tanım itibariyle eksiklikler içermektedir. İvedilikle sözcüğün içeriği belirlenmelidir. Günümüz koşullarında yazılı sınav beklenileni bir düzeyde karşılar gözükmektedir. Ancak eğitim yöneticiliğinin günümüzde değişen çerçevesi ve çalışma alanının genişlemesi de göz önüne alınacak olunursa yeni bir değerlendirme ihtiyacının gerekliliği de anlaşılmaktadır.
Eğitim yöneticiliğinde sadece günümüz değil, gelecek planlamalarını da göz önüne alarak yeni bir perspektif ortaya koymamız gerekmektedir. Bu perspektif eğitim paydaşları ile birlikte oluşturulmalıdır. Yapılabilecek ilk işlerden birisi gerek mevcut, gerekse yeni başlayacak yöneticilerimize, kurumlarımızın iş ve işleyişiyle ilgili akademik düzeyde bir birikim oluşturabilecek bir fırsat yaratılmasıdır. Hak ve sorumluluklar güncellenmelidir.
Gözden uzak tutulmaması gereken bir başka husus da şudur: Günümüzde okulların yönetiminden sorumlu olan ve bu sorumluluklarını canla başla yerine getirmeye çalışan eğitim yöneticileri gelecek için sürekli kaygı taşımaktadır. Şöyle ki; bulunduğu kuruma dört yıllık bir süre için atanan bir yönetici, dört yıl sonunda kurumda kalıp kalamayacağı konusunda net bir fikre sahip değildir. Çünkü atama sistemi puan üstünlüğüne dayalı olduğu için daha yüksek puana sahip başka bir yönetici hali hazırda kurumunda kalmak isteyen yöneticinin yerine atanabilme şansına sahiptir. Bu da kurumların olmazsa olmazı olan aidiyet duygusunun yerleşmemesine neden olmaktadır.
Yöneticilikte yaşanan bir başka sorun ise çalışma kriterlerinin net olarak ifade edilmemesi sorunudur. Yani bir yönetici hangi çalışmaları gerçekleştirdiğinde ileride nerede bulunacağını bilerek görevini sürdürmelidir. Performans kriterleri adıyla açıklanabilecek, ancak geçmiş tecrübelerden uzak objektif bir süreç yaratılarak rekabet ortamı oluşturmalıdır. Yöneticiliği cazip hale getirip, okullarımızda mevcut yönetici açıklarını giderebilmek için farklı çözümler geliştirilmelidir. Yine yöneticilik, özellikle ikili öğretim yapan okullarda daha zahmetli bir iş olarak görülmekte ve bu nedenle yöneticilik düşünen çoğu eğitimci iş yükü ve ücret açısından cazip olmayan yöneticilik görevine negatif olarak yaklaşmaktadır.
Günümüzde okullarımızın yöneticilik pozisyonlarının görevlendirmelerle çözülmeye çalışıldığı, bunun ise verimsiz ve işin özünden uzak bir yaklaşım olduğu açıktır. Çünkü görevlendirme belirli bir süre için yönetici açığının kapatılmasına yönelik bir uygulama olup bu  durum ne görevlendirilen ne de görevlendirildiği kurum açısından olumlu sonuç vermeyecektir. Bu eğitimciler her an geri alınacağını bilir ve işine tam anlamıyla konsantre olamaz.
Netice olarak kurumlarda yöneticilik pozisyonu açığı oldukça fazla olup; önlem alınmadığı ya da soruna geçici çözümlerle yaklaşıldığı sürece bu sorunun boyutları ve olumsuz yansımaları daha büyük olacaktır. Bir kurumda yönetici açığı varsa sorunu yöneticiliği her bakımdan cazip hale getirmekle ve rekabet ortamı yaratmakla çözebilirsiniz. Rekabetin en baştaki unsuru ise liyakat olup liyakatin kriterlerini de objektif olarak belirlemek esas olmalıdır.