Okuyanlar hatırlayacaklardır; geçen haftaki yazımızda Bursa'da kurulu bir fabrikanın icra yoluyla satışından bahsetmiştik. Kim bilir ne emeklerle kurulan fabrika 43 milyon küsur liraya haraç mezat satılacaktı. Haberi bir İstanbul gazetesinden alıntılamıştık.

Bu kere yine bir İstanbul gazetesinde gördüğümüz 15 Şubat tarihli haber dikkatimizi çekti. Gerçi bu yeni haberdeki rakamlar Bursa'daki kadar yüksek olmayıp 2 küsur milyon lirayla sınırlıydı. Ama; ne olursa olsun bu haber de bayağı ilginçti. Nasıl ilginç olmasın? Hadi gelin bu habere biraz göz gezdirelim. Hazır mısınız?
"... Ankara'ya 45 dakika uzaklıktaki Kazan İlçesinde 2 yıldır boş duran çinko kaplama fabrikası, içindeki makinelerden bina demirlerine kadar komple sökülerek çalındı." Elbette haberin devamı var. Hırsızlar geliyorlar, çalışmalarını (!) yaparlarken soranlara biz burasını hobi merkezi yapacağız diyerek 10-15 günde koca fabrikayı kaldırıp götürüyorlar. Olacak iş mi demeyin, yazılanların yalancısıyım, ayniyle vaki.

***

Şimdi sözü fazla uzatmadan asıl söylemek istediklerime geçeyim. Elbette asayiş, toplumsal ve terör olayları da önemlidir. Emniyet güçleri, yaşamımızı  güvenlik içinde sürdürülebilmemiz için çaba göstermektedirler. Doğaldır; aslında bu husus onların görevleridir. 
Ama; ülkemiz 19'uncu YY'ın sonlarındaki vahşi batı olmadığına göre kişilerin varlıklarını koruma görevleri de güvenlik güçlerine ait olmalı, öyle değil mi? Yoksa herkes beline silahını alıp kendini  ve ötesinde malını mülkünü kollama konumunda mı olacaktır?

Gün geçmiyor ki bir kuyumcu ya da banka soyulmasın. Gün geçmiyor ki evlerde ve çarşılarda hırsızlık olayları ile karşılaşmayalım. Peki bunları önlemek kimin görevi olacaktır? Toplumsal olaylara;  Çevik Kuvvet adı verilen  polis gücüyle karşılık verebilen emniyet görevlileri hırsızlık ve soygun olaylarında aynı çabayı niçin göstermemektedirler?
Bakınız; İzmir'imizin merkezi sayılabilecek Kemeraltı'nda son zamanlarda işyeri hırsızlık olaylarında ciddi artış olduğu konusunda bilgiler edinmekteyiz. Şaşmamak elde değil. Sonuçta bu kadar emniyet görevlisi var. Üstelik teknik olanakları olabildiğince kullanabilme şansları da bulunuyor. Bütün bunlara karşın polis karakollarının çok yakınındaki işyerlerinde bile soygunları, hırsızlıkları görüp işitebilmekteyiz. Koca koca TOMA'lara yakıt bulabilen örgütün, karakollara verilen hizmet araçlarında yakıt kısıtlaması yaptığını duyduğumda şaşıp kalmıştım. Ne yazık ki doğruymuş. 
Devlet ve hükümet görevlilerinin bir koruma ordusu tarafından sarıp sarmalandığını görüp bilmek de işin diğer bir yanı. Peki, emniyet teşkilatı; bu gayretin onda birini vatandaşlarını korumak için niçin kullanmaz ya da kullanamaz? Bu korunmayı  istemek bizlerin hakkı değil midir?

Benim görüşüme göre hırsızı bulmak önemli değildir. Önemli olan hırsızlığı önlemektir. Önlem paketleri hazır olmalı hırsızlığa yeltenmeyi bile düşündürmemek önemlidir. Belki; polis/jandarma araştırmalarını yapacaklar, Ankara'daki koca fabrikayı çalanlar da bulunabilecektir. Bir kez düşünün bütün bir tesis ortadan yitip gittikten sonra bunları yapanları bulmuşsunuz; neye yarar?
Esenlikle kalınız...