Sevgili okuyucularım, değerli ve tarafsız bir banka müdürü arkadaşımdan ekonomimizin niye bu halde olduğunu anlayabileceğim şekilde anlatmasını rica ettim. Anlayabildiğim şekliyle de sizlerle paylaşıyorum:
"2008 yılında ortaya çıkan ve küresel ekonomik sistemi kökünden sarsarak kapitalist sistemin sorgulanmasına sebep olan küresel ekonomik krizin atlatılması için başvurulan çarelerin en önemlisi; ABD merkez bankası FED'in ekonomiyi parasal anlamda fonlamasıydı. Bu amaçla çalışan FED matbaalarından bırakın ABD ekonomisini, dünya piyasalarına trilyonlarca dolar tutarında yeşil mürekkeple basılmayla şekillendirilmiş kağıtlar sürüldü. Piyasalara yapılan ve hali hazırda FED tarafından tahvil alım yoluyla her ay sürdürülen bu fonlamaların tutarının 85 milyar dolar olduğu ifade edilmekte. FED tarafından sürdürülen AB merkez bankası tarafından da desteklenen bu parasal genişleme, gelişmekte olan Türkiye vb. ülkelere fon girişi sağlayarak (kısa vadeli de olsa) bu ülkelerin büyümesini, ekonomik krizi bir nebze olsun rahat atlatmasını sağladı. Öte yandan merkez bankaları, para basan bu ülkelerin sermayedarlarına da bastıkları bu karşılıksız paralarla, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik değerlerini satın almalarına olanak sağladı. Bu durumu görmek için o ülke merkez bankalarının yayınladığı uluslararası net yatırım pozisyonu cetveline bakmak gerekir. Türk ekonomistleri de son günlerde bu cetvele bakmaya başladılar ki atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmişti.

***

Uluslararası yatırım pozisyonu, dönem sonları itibarıyla dış varlık ve yükümlülükleri gösterir. 2008 yılında Türkiye'nin uluslararası yatırım pozisyon açığı 200 milyar dolar iken bu açık 2013 Mart'ında 435 milyar dolara çıkmış (2003 yılında bu açık 103,5 milyardı). Yani 4 yıllık süre içinde yurt dışı sermayedarlara 235 milyar daha borçlanmışız! Bankacılık kesiminin % 35'inden fazlası BİST'in ise % 70'inden fazlası yabancıların eline geçmiş! IMF'nin büyük reklamlarla kapatılan borcu bunların yanında devede kulak kalıyor.

2003 yılı ile 2013 yılları arasındaki uluslararası yatırım pozisyonu açığına bakıldığında bu süre zarfında ekonomiye aktarılan 335 milyar dolar yabancı paranın bu süre zarfında ekonomimizi nasıl büyüttüğünü değil nasıl 'idare edilebilir' hale getirdiğini görebiliyoruz. Kaldı ki FED'in ve AB Merkez Bankası'nın bu parasal genişlemeyi sonsuza kadar sürdüremeyeceği de bir noktadan sonra son vereceği, sokak satıcıları tarafından dahi bilinmekteydi. Nihayet uzun zamandan beri durumu kendi içersinde tartışan FED, ABD ekonomisinin sağlığı için bu parasal genişlemeye son (verdiklerini değil) vereceklerini açıkladılar. Ve dünya piyasalarında da ikincil ekonomik kıyametin ilk fırtınaları esmeye başladı. Dolar gelişmekte olan ülkelerden kaçmaya, bu ülkelerde de faizler ve kurlar yükselmeye ekonomiler sarsılmaya başladı. Dolayısı ile Türkiye'de de aynısı belki de fazlası olmaya başladı. İşin içine birde cari açığın büyüklüğünü koyarsanız dilim varmıyor ama az daha "yandı gülüm keten helva" olacaktı. Çünkü gelişmekte olan ülkeler içersinde verileri en kötü ülke biziz ve tüm ülkelerin ekonomi otoriteleri kurlarındaki ve faiz oranlarındaki bu dalgalanmaları doğru bir şekilde dış faktörlere (yani FED'in aldığı kararlara) bağlarken bizim ekonomi otoriterimiz yazar çizerlerimiz ve başta başbakanımız, bunun nedenini Gezi Parkı'na, topluma dayatılmaya çalışılan antidemokratik çağdışı uygulamaları müzikle dansla karanfillerle protesto eden 20 yaş altındaki çocukluktan yeni çıkmış faiz lobisine bağlamış. El insaf!"

***

Gezi Parkı olayları olmasaydı da FED kararını açıklayacak bu gümbürtü zaten kopacaktı. Canlar gitmeden, gözler çıkmadan, kafa kol bacaklar kırılmadan. Hadi bizde 20 yaş altı gençlerimiz kuru ve faizi yükseltti. Peki diğer ülkelerde kim sebep oldu? Haydi, ben de bir komplo teorisi atayım. Mesela Gezi Parkı'ndaki olaylar tamamen hükümet tarafından tezgahlanmıştır. Bu konuda da kendimi ve sizleri ikna edebileceğim o kadar çok sebep var ki.

Alkol yasağı, 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adı verilmesi, 2 ayyaş yakıştırması, Kürt açılımı bunların hepsinin eş zamanlı gündeme gelmesi, Suriye deki olaylarında bunların üzerine tuz biber ekmesi toplumu yeteri kadar germemiş miydi? Bunlar biline biline Başbakan'ın uzlaşmayı bırakın tam karşı tavrı, bence bu olayların büyümesini istemesinden kaynaklanmaktaydı benim komplo teorimde. Neticede yaşanan ekonomik faturanın birilerine kesilmesi ve tekrar mağdurları oynayabilmeleri gerekiyordu.

Satın alınmış, sansürlenmiş medya ve TV'lerde doğru düzgün haber alma hakkımızda son derece kısıtlı. Nedenleri saklansa da çarpıtılsa da hepimiz aynı yoldayız. Tünelin ucunda gördüğümüz ışık da umut değil üzerimize gelen kara tren olabilir.