Pazar günü, İzmir'de top oynamak için mükemmel bir hava vardı.
Böyle havalarda insanın koştukça koşası gelir.
Tribünlerde de 13 bin 500 civarı taraftar takımlarını destekliyordu.
Atatürk Stadı'nda farkına varılmasa da, küçük statlar için çok iyi bir rakam.
Maç başladı ancak derbiye yakışacak yüksek bir tempo yoktu. Her şeye rağmen 'Buna da şükür' dedik. Ne de olsa 1. Lig'in standartı bu.
Sahada ağır basan takım Göztepe'ydi.
Geçen hafta Adana Demirspor maçında yenilmesine rağmen, üst düzey bir maç oynamış, boş bir takım olmadığını kanıtlamıştı.
Göztepe fiziğini iyi kullanıp, top kaparken, Karşıyaka ağır kalmıştı.

*****

Karşıyaka top kapmak isterken de genel olarak faule sebebiyet vermişti.
Karşıyaka'nın çok ağır olan defansı, Göztepe'nin hızlı forvet oyuncularıyla baş etmeye çalışmış ama pek de başarılı olamamıştı.
Defansın ağırlığına bir de pozisyon alma hataları eklenince, Göztepe bir çok net gol pozisyonuna girdi.
Bu pozisyonlarda Karşıyaka'nın 20 yaşındaki genç oyuncusu Erhan Erentürk iyi bir performans sergiledi ve penaltıyı saymazsak 1 gol dışında hiç birine izin vermedi.
Reflekslerini de kullandı top çıkardı, kalesinden de açıldı, açıyı kapattı, hava toplarına çıktı bir bir topladı.
Bana göre de sonraki maçlar için formayı hak etti.
İnşallah bizleri utandırmaz da, Onur'dan sonra Türk futbolu iyi bir kaleci daha kazanır.

*****

İlk gole gelecek olursam; Göztepe, çok güzel bir taktik yapmıştı. 
Rakibinin adam adama oynamasından faydalandı.
Kornerde ceza alanı çizgisinde durarak, rakiplerini üstlerine çektiler ve böylece ceza alanının boş kalmasını sağladılar.
Korner atışı yapılır yapılmaz da, kaleye doğru koştular ve bir kafa vuruşuyla gol atmayı başardılar.

Savunma yine yetersiz kaldı

Karşıyaka defansının adam markajında ne kadar yetersiz olduğunu bir kez daha gördük, yenen ilk golde.
Hücum oyuncusu topla buluşmalı, kaleye vurmalı ama kurtulamayacak yere.
Defans oyuncusu ise topu ya rastgele bir yere uzaklaştırmalı ya da rakibinin topla oynamasına izin vermemeli.
Bu sebeplerden dolayı defans oyuncusu, hücum oyuncusuna göre her zaman daha avantajlıdır.
Maçın göze batan ufak detayı ise ceza alanına yapılan ortada, rahat bir pozisyonda olan Ömer Kandemir'in, topu taça doğru aşırtması gerekirken, kornere atmayı tercih etmesi oldu. Bu lig düzeyinde, bu hareket pek yakışmadı.
Göztepe'nin 2-0 galibiyetinin ardından, Karşıyaka'nın yapacağı şey, 2. Lig'in hazırlıklarına hız vermesi olacaktır elbet.

Denizlispor şansını değerlendiremedi

PTT 1. Lig'de, iki Ege takımı Denizlispor ile Altınordu'nun mücadelesi 2-2 beraberlikle sonuçlandı.
Küme düşme potasından uzaklaşma yolunda büyük bir fırsattı bu maç Denizlispor için ama değerlendiremedi.
Altınordu'nun durumu da oldukça farklıydı.
Bir taraftan bakıldığında, ilk 6 içine girme olasılığı var, diğer taraftan bakıldığında da küme düşme olasılığı var.
İki olasılıkta uzak olmasına da, olmayacak şey de değil.
Maç yine bildiğimiz Türkiye ligi maçı.
Ağır çekim bir maç.
Mücadele az, pozisyon az, azim az, yetenek az; kısaca her şey az, seyirci bile...

Karşılaşmanın en ilginç olayı, hakemin su molaları vermesiydi.
Türkiye'yi bilmeyen biri bu maçı izlese, sanır ki Denizli'de hava sıcaklığı 40'ın üzerinde.

Altınordu'nun attığı 2. gol bana Göztepe maçını hatırlattı. Uzun boylu oyuncuları ceza alanı çizgisi önüne gidiyor.
Oraya oynanan uzun topu arkaya aşırtıyorlar. Araya giren hücum oyuncusu da golü atıyor.

******

Altınordu'nun milli oyuncusu Çağlar Söyüncü'nün topsuz oyunlarına odaklandım bazı sürelerde.
Rakip kanatlardan gelirken devamlı etrafını süzüyor, 'Tehlike oluşturabilecek bir oyuncu var mı yok mu?' diye.
Hatta bir pozisyonda, markajdaki rakip oyuncu sessiz sedasız markajdan çıktı.
Bunu Çağlar hemen fark etti ve hemen yanına koştu.
Sezgileri kuvvetli, çünkü top o oyuncuya geldi.
Mutlak bir golü önlemiş oldu.
Çağlar gibi sezgili bir oyuncu sayısı, Türkiye'de yabancılar da dâhil iki elin parmaklarını bile geçmez.
Eksikleri de var elbet, onlarında üstesinden gelirse, yolu iyice açık olur.

'Penaltı!' dediler ama öyle mi?

Galatasaray maçında Lionel Carole'un ceza sahası içinde eline çarpan topa 'penaltı!' diyenler oldu.
Topu gördüğünü ve buna rağmen elle müdahale ettiğini söylüyorlar.
Katılıyorum gördüğüne ama Semih'in topa yükselmesi onu şaşırtıyor. Topu arkaya uzaklaştırma düşüncesiyle kafa vurmak istiyor.
Açılan kolun sebebi dengesini sağlamak istemesi.
Bu takımına hiç bir avantaj sağlamıyor.
Topun gittiği yönde ve yakınlarda hiç bir Rizeli oyuncu yok.
Top yön de değiştirmiyor, sadece azıcık hızı kesiliyor, o kadar.
Buna penaltı verilmemesi bence de doğru karar.

Derslik bir olay daha

Orduspor bir ara Süper Lig'e çıkmış, ünlü bir teknik direktör getirmiş, tüm dikkatleri üzerine çekmiş ve imrenilecek bir kulüp olmuştu.
'Ayağını yorgana göre uzat' demiş atalarımız. Ama gel gör ki ayaklar dışarıdaymış meğersem de kimseler görmemiş.
Baştan anlamazsın donduğunu fakat o ayağın buz tutar ve kangren olur, kesmek zorunda kalınır.
Şimdi o ayak kesiliyor Ordu'nun.
Orduspor'un Süper Lig'de oynadığı sırada Granada Kulübünden Jaime Romere'yu kiraladı.
Kulübe olan 66 bin avroluk borcunu dahi ödeyemez duruma geldiğinden FIFA, mor-beyazlı ekibin 6 puanını sildi.
Bu da küme düşmesi anlamına geliyordu, 2. ligde.
İnşallah birileri bundan ders çıkarırlar diyeceğim ama umudum yok ki!

Aç ve susuz bıraktı

Şampiyonlar Ligi'nde geçtiğimiz hafta heyecanlı maçlara sahne oldu.
Barcelona ile Atletico Madrid arasında oynanan karşılaşmada nefesleri kesen dakikalar yaşandı.
Başrolde Fernando Torres vardı.
Belki maçın adamı olacaktı ama o attığı golden sonra topu bırakıp, tekmelerini rakibe sallamaya başlayınca, sahada daha fazla tutamazdı hakem, tutmadı da, 36. dakikada oyundan attı.
Keskin sirke küpüne zarar verdi.
İlk yarıyı 10 kişiyle önde bitirmeyi başaran Atletico Madrid'i, 2. yarı başlar başlamaz fırtına bekliyordu.
Barcelona rakibini adeta kale içine soktu, sağdan, solda ve göbekten çullandı da çullandı.
Adeta nefes aldırmadı, soluğunu kesti.
Atletico Madrid'in tek yapabildiği, topu mümkün olduğunca en uzağa vurabilmekti ama o sadece 5-10 saniye vakit verebiliyordu.
Bu abluka 63. dakikadaki beraberlik golüne kadar sürdü sadece.
Sonrası alışılagelen futbol işte.
Ama bu 45 ve 63. dakikalar arası pek unutulacak bir şey değil.
Eminim ;izleyenler, bu dakikalar arasında gözlerini maçtan alamamışlardır.
Hatta yemekte olanlar yemek yemeyi bırakmış, çok susamış olanlar, susuz kalmış olabilir.

Kadın- erkek eşitsizliği mi?

ABD Kadın Milli Futbol Takımı oyuncuları, erkek meslektaşlarından daha az kazandıklarını belirterek 'adaletli maaş dağılımı' için Futbol Federasyonu'na dava açtı.
Bir de kadın-erkek ayrımı yapıldığını söylediler
Fakat işleri zor.
Arz- talep meselesi ekonominin kuralı; Ne kadar çok tercih eden olursa, o kadar çok kazanırsın.
ABD'li kadınlar futbolda dünyanın en iyisi diyebiliriz.
Diyebiliriz ama Kadınlar Dünya Şampiyonası'nın ne kadar izlenirliği var ki?
Çok ama çok az.
Seyirci çekemezsen, reklam gelirleri de, sponsor gelirleri de az olur.
Azların olduğu yerde, çokları istemek de olmaz.
Yine de dua etsinler ki dalları futbol.
Ya güreş, halter, okçuluk vb. olsaydı?
İstediğin kadar şampiyon ol, bu aldıklarının dahi yarısını bile alamazlardı.
Sonuç olarak, kadın-erkek ayrımı değil, arz-talep ayrımı yapılıyor sporda.