Prof.Dr. İlknur Güntürkün Kalıpçı Atatürk araştırmacısı ve yazar. Konuşmaları ile Atatürk’ü yaşatan ve Atatürk’ü en iyi anlatan kadın olarak bilinen ve benim kitap ve yayınlarını soluksuz okuduğum. Bugün Atatürk ve tıbbiyeliler yazı dizisinin birinci bölümünden aldığım sınırlı köşemin yettiği kadar paragrafları paylaşıyorum.  

*** 

Mesleği gereği insan sağlığı için uğraşan ve onları ölümden kurtarmaya çalışan tıbbiyeliler vatan işgale uğradığında da, hasta adam diye nitelendirildiğinde yine görevlerinin başındadırlar. Bu hastanın da nöbetini en iyi şekilde tutarak, yarasını sararak, tıkanmış can damarına kan vererek, dipdiri ayağa kalkmasını sağlamak adına öncü olacaklardır. İstanbul işgal edildiğinde herkes şaşkınken ilk isyan bayrağını çeken Tıbbiyeliler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve kurtuluş mücadelesinde Atatürk’ün en yakınında yer alanlar olacaklardır. Aslında Atatürk’ün doktorlarla birlikteliği çok eskilere dayanır. Atatürk 1908 inkılâbının hazırlığının ve vatan ve hürriyet adlı gizli cemiyetin kurulması çalışmalarının yapıldığı toplantıları hep bir doktorun doktor Mustafa’nın evinde planlamıştır. Bir toplantıda doktor Mustafa, heyecanla “bizler bu vatan uğurunda ölmeye hazırız” dediğinde Atatürk ona “Mesele ölmek değil siz doktorlarımız sayesinde ölmeden idealimizi yaratmak yerleştirmekte”  diye karşılık verir 

*** 

Halide Edip’in 1908 inkılâbının esasını aslında doktor Mustafa’nın evinde aramak lazımdır diye bir not düştüğü evdir her şeyin başlangıcı. 1908’de İttihat ve terakkinin bir toplantısında Mustafa Kemal ile birlikte olduğu arkadaşı doktor Tevfik Rüştü ye dönerek “Doktor bu cemiyetin dış siyaseti hastalıklı. İleride hazır ol bu hastalıklı Siyaseti sana tedavi ettireceğim” dediğinde Tevfik bey öyle bir kahkaha atar ki... Oysa cumhuriyetin ilanı ile Atatürk her zaman olduğu gibi sözünde durur ve doktor Tevfik Rüştü Atatürk’ün değişmez ve çok önemli çalışmalara imza atan dışişleri Bakanı olur. Aynı, İstanbul işgalinde Tıbbiye öğrencisi olan ve Halide Edip’in mitingi için binlerce el ilanını duvarlara tek başına yapıştıran ve tüm arkadaşları ile mitinge katılarak mitingin kalabalığına katkı sağlayan buna benzer inanılmaz başarılara imza atan Atatürk’ün “doktor, hem tıp, hem hukuk, hem siyaset, hem de edebiyat doktorudur. En önemlisi de çok güzel bir arkadaştır” diye tanımladığı Reşit Galip’i her işi en iyi ehline vermeyi hedefleyerek pek çok reform yaptığı milli eğitim Bakanlığına ataması gibi. Doktor Besim Ömer’in yazdığı Türk çocuğu nasıl yaşatılmalı adlı kitabı için Besim beye “i·nanın iki kez okudum çok kıymetli ve yol gösterici bir eser ama bu eserdeki fikirlerinizi mutlaka mecliste müdafaa etmelisiniz” diyerek kendisine yaptığı milletvekilliği teklifi... 

Çanakkale savaşında ise Arıburnu muharebelerinde iki doktora özel teşekkürünü görürüz:  Dr. Hüseyin ve Yzb. Dr. İbrahim beye. Kurtuluşa giden yolda Sivas kongresinde Tıbbiyeli Hikmet’in “tüm Tıbbiyeliler adına mandayı kabul edemeyiz. Eğer farzımahal de bu fikri siz bile kabul edecek olursanız sizi vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırırız” haykırışından sonra Atatürk “işte o anda bütün tereddütlerim sona erdi, kafamda her şey yerli yerine oturdu ve asıl kesin kararımı işte o haykırıştan sonra verdim” sözleri.  

*** 

Sevgili okuyucularım tarihimizin bu değerli anıları bana yıllardır biz kesimin kabul ettiği bir kesimin kabul etmediği Atamızın “Beni Türk doktorlarına emanet ediniz” deyişine kilitledi. Bu muhteşem bilgilerden sonra anladım belki de üst paragraflarda yer alan ihtiyacımız güzel insanlar siz doktorlarımız sayesinde ölmeden idealimizi yaratmak ve yerleştirmek derken doktor hem tıp hem hukuk hem siyaset hem de edebiyat doktoru, çağdaş bilgiler ile donanımlı, tahsilli vatansever liyakatli bir toplum düşünerek söylemiştir diye düşündüm. Doktorların değersizleştirilmeye çalışıldığı, sürekli saldırıya uğradığı günümüz Türkiye’sinde bir de siz düşünün derim. 

*** 

Değerli araştırmacı yazar İ. Güntürk Kalıpçı’dan sizinle paylaşacağım son paragrafı, eminim sizlerin de göğsünüzü gururla şişirecek Atamıza her seferinde katlanan sevgi, saygı ve minnetle anmış olacağız.  

Cumhuriyetin kurulması ile Atatürk’ün doktorlarımız için yaptığı en önemli reform ise  kapitülasyonların bir parçası olan “Meclis-i umur-u sıhhiye” yi Lozan ile kaldırarak Türkiye’de tıp icrasının yalnızca Türk doktorlarına verilmesini sağlamasıdır. Gabriel de la Mark Lozan konferansına bir mektup yollayarak Türklerin hekimlik yapmayı beceremediklerini, Avrupalıların Türkiye’de istedikleri gibi hekimlik yapma haklarının sürmesi gerektiğini bildirir. Doktor Rıza Nur muhteşem bir konuşma yaparak tüm söylenenleri çürütür bu yüz kızartıcı koşulun kaldırılmasını önerir ve böylece Türkiye’de tıp icrası yalnız Türk doktorları tarafından yapılma kararı ile bu kapitülasyon kaldırılır. Cumhuriyetin ilanından önce sağlık bakanlığını kurarak bu konuda Öncü ülke oyunun iyi başaran anayasal nitelikte kabul edilen Hıfsı-sıhha kuruluşunu yine dünyaya örnek olabilir bir konuma ulaştırabilen, böyle bir vizyona sahip bir lider olarak örneğini gösterebilir misiniz? Acaba tarihte Türk tıbbı  için yaptığı diğer önemli reform, üniversite reformunu? 
Minnetle Atam, minnetle ve tıbbiyeliler, doktorlar ve minnetle Sayın Prof. Dr. Kalıpçı emeklerinize...