Sevgili okuyucularım, çok özlediğimiz, hasret kaldığımız bir büyüğümüze, değerimize bir mektup yazmak istedim, bu özel günde. Öğretmenlik yaptığım yıllarda ve daha sonra yer ve görev aldığı tüm sivil toplum örgütlerinde, 23 Nisan, 29 Ekim ve on Kasımlarda pilot bölge okullarımızda mutlaka bu günlerin önem ve anlamlarını anlatmaları için kompozisyon resim ve şiir dalında yarışmalar açtık. Bir Çin atasözü derki “bir insan öldüğü zaman sadece bedeni yok olur, ne zaman ki adı bir yerde son kez söylenir, işte insan o zaman gerçekten ölür”. Bu bağlamda benim Türkiye’mdeki mektup hakkımı 1987 doğumlu, çocukluğundan beri büyük tutkusu, ondan sebep, söz yeteneği kalem bitene kadar yazanlardan Elif Aver’e bırakıyorum:

***

Siz, bu 10 Kasım’da nasılsınız? Ayıp olmasın diye çoğunluğa ayak uydurmaya çalışanlardan mı, cumartesi o saatte kalkamayacaklardan mı, yoksa ciğerinin yarısını kaybetmiş gibi canı yananlardan mı? Ya da şöyle mi sormak lazımdı: Tüm bu olanları umursamayanlardan mısınız? Sayesinde var olduğunu unutanlar var hani. Zannediyorlar ki O olmasaydı bugün bir dinleri, bir dilleri, bir vatanları olacaktı. Acıdır ki, bunların bir kısmı kendini tarihçi, bilim insanı olarak nitelendirebiliyor.

Rüyası daha büyük olanlar da var elbet. Mesela Atatürk’ü unutturabileceklerini zannedenler var. O’nun 1938’de öldüğünü zannedenler. Bu azınlığa mı aitsiniz yoksa? En kötüsü ve en korkuncu da sanırım O’nun ismi ardına gizlenenler! Yolunda gittiğini söyleyip, fikirlerini idrak edemeyenler, dilerim onlardan değilsinizdir? Eğer öyleyseniz zaten hiç zahmet edip, zoraki katılmayın törenlere eminim O da istemezdi sizinle karşılaşmayı. Ama eğer ki adını duyduğu an yüreği ferahlayan, yolunu yol bilen çoğunluktan iseniz, işte o vakit saat dokuzu altı geçtiğinde tekrar hatırlayın, vazifenizi!  

***
Ne diyordu Atatürk: “Devrimin amacını kavramış olanlar sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaktır.” O zaman oradan başlayalım. Devrimlerini hatırlayalım! Verdiği savaşları! Sadece cephedekileri değil elbet! En büyük savaşını, cehalete karşı yaptığını hatırlayalım. Bir olalım bu savaşta ve dört koldan savaşalım: Cehaletle, karanlıkla! Dimdik çocuklar yetiştirelim: Ata’sını tanıyan, tarihini bilen. Önüne gelene eğilmeyen… Dimdik çocuklar yetiştirelim, bu ülkenin kurucusuna hain denildiğinde tepki verecek, hesabını soracak kadar! Eğer sızmışsa karanlık eğitim yuvasına, o vakit ilk öğretmeni biz olalım çocukların. Unutmayalım bizim ilk öğretmenimiz, baş öğretmenimizdi, Atatürk.

Şimdi biz alalım yaktığı meş’aleyi elimize. Öğretelim bilmeyen herkese bilimin ışığını. “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.” diyen Ata’mızın açtığı yolu ulaştıralım dört bir yana. Bugün 10 Kasım! Bugün ölümsüzlüğün bulunduğu gün! O vakit en başta, matem tutmayı bırakıp, tekrar tekrar söz verelim. Öğretelim bizden sonrakilere, fikir yok olmadıkça hiç kimsenin ölmeyeceğini. Öğretelim bu topraklarda Mustafa Kemal’lerin bitmeyeceğini. Her 10 Kasım’da bir kez daha hatırlayalım Mustafa Kemal’in sözlerini: “Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.”