Gerçekleri dinlemek bazen sıkar bizleri.

Çünkü bazı yalan veya yanlışların peşine düşer onları bir Tanrı Kelamı gibi sahipleniriz gerçekle yüzleşmek yerine. Oysa gerçekler hiçbir zaman yok olmazlar, birdenbire de çıkmazlar, onlar hep vardır beynimizin bir köşesinde  beynimizin, vicdanımızın onu kabul edeceği güne değin.
Senaryolar yazılır partiler veya ideolojinin usta ağızlarınca. Yetkililer onları beynimize işlemeye başlarlar. Bizlerde o senaryoyu sorgusuz sualsiz kabul etmeye, beynimize  nakşetmeye  hazırızdır. Ondan sonra gelsin karşımıza aksini söyleyen. Bazen bir panter oluruz, bazen öğrencisine yeni bilgiler aşılamaya çalışan bir öğretmen edasında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Mayıs’ıseçim tarihi olarak işaret edince her partiden kendi arzuları, çıkarları doğrultusunda açıklamalar geldi doğal olarak. Ama en garip açıklamayı da Demokrat Parti Genel Başkanı G. Uysal yaptı: “Biz Demokrat Parti olarak buradayız, aynı yerdeyiz, bekleriz!!! Yerli ve milli Şef’e karşı #YeterSözMilletindir diyeceğimiz bir gün olacaktır!". Genel Başkanlarının bu mesajını partililer nasıl kafalarına işleyecek anlayamadım.Partilileri geçtim, Sayın Uysal’a sormazlar mı ‘Kardeşim sen yerli ve milli‘ olana niye karşısın diye?
Bizim çocukluğumuzda yani’ Yeter söz milletindir’ sloganının üretildiği, yaşama geçirildiği tarihlerde okullarda ‘Yerli Malı’ haftaları yapılırdı. Yerli, milli ürün kullanımı teşvik edilirdi.
İyi de masadaki iki küçük ortak partinin başkanları ne isterler yerli ve millilikten,niye karşı çıkarlar ki?
Önce Sayın Babacan yerli ve milli bir firmaya, Anayasadaki Türklüğe karşı cephe açtı ardından Sayın Uysal.
İyi de ‘Yeter söz milletindir’ sloganı masada ortak olduğunuz ana muhalefet partisinin Milli Şef diye adlandırılan liderine ve partisine karşı söylenmemişmiydi?
Burada bir terslik yok mu? Anlaşılan o ki bu seçim Yerli ve Milli olanlarla, eski sisteme bağlı olanlar arasında geçecek.
Bu seçimlerin önemini İktidar da muhalefette açık açık söylüyor. Bu gayet doğal vegerçekten önemli. Her şeyden önce içeride bir sistem kavgası var. Cumhurbaşkanlığı ve hala nasıl olacağı pek belli olmayan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem. Ama kurulacak sistem ile ilgili yapılan en küçük açıklama dahi ortaklar arasında büyük kargaşalara neden oluyor. Altı parti liderinin birlikte oluşturacakları  ‘Cumhurbaşkanlığı Konseyi’, ya da adı ne olacaksa. Buradaki imza yetkisi, her partiye bakanlık verilmesi, Cumhurbaşkanının bu altılının imzası olmadan karar çıkaramaması vs. Bu konular daha çok kafamızı kurcalayacak ve ortaklar arasındaki ahengi bozacak kesin. Daha seçime dahi girmemiş partilere verilen haklar toplumun büyük çoğunluğunu rahatsız ediyor  gibi. Ama rahatsızlığın büyüğü milletvekilliği paylaşımında olacak ona da zaman var göreceğiz az kaldı.
Ülkemizde iktidar ve muhalefetin geleceği açısından özellikle de mevcut sistemin devamı ya da değişimi açısından bu önemli, gayet doğal da: Yurt dışında irili ufaklı birçok ülke niye bu seçimlere çok fazla önem atfederler, neyi beklerler?
En eskisinden başlayalım.
ABD Başkanı Joe Biden geçen yıl sanırım şöyle bir laf etmişti:” Muhalefet desteklenirse, onları daha cesur davranmaya itersek, Erdoğan’ı yenebilirler.” Buraya dek söylenen ABD’den zaten beklenen bir laf ama bundan sonraki yani muhalefetin neden desteklenmesi gerektiği kısmı asıl önemlisi: “Özellikle Doğu  Akdeniz’de petrol faaliyetlerinin görüşülmesi ve birçok farklı şey”.
Bu sözlere çok güçlü bir haykırışla karşı çıkış gerekliydi ama maalesef çok cılız bir karşı çıkış oldu. Bu sözler Erdoğan iktidarının Emperyal ülkelerce neden istenmediğinin bir itirafı gibiydi. Bu saygısızlığın Gazi Mustafa Kemal’in Tam Bağımsızlık ilkesinin bekçileri biziz diyen partiler için bir utanç olduğu da aşikar ülkemiz adına. Bu Millet asla güdülecek bir ulus olmamıştır, olmayacaktır da.
Geçen gün yine The Economist’te bir başlık atıldı. (Turkey’sLoomingDictatorship)“Türkiye’nin yaklaşan diktatörlüğü“yazıyordu manşette. Alt yazı da ise ‘Erdoğan İmparatorluğundan  özelhaber’.
 ABD veya İngiltere ya da benzerlerinin kendi çıkarları uğruna; diktatörlükleri, faşistleri, krallıkları barbarları desteklediklerini bilmesek neyse. Ama bu tür söylemler bu ülkede niye karşılık bulur adamların asıl amaçlarının açık açık konulduğu bir ortamda? Buralara nasıl gidip de demokrasi aranır?
Sayın Altun bu konuda ilk tepkiyi hemen verdi:"The Economist, entelektüel açıdan tembel, sıkıcı ve kasıtlı bir cehalete dayalı Türkiye tasvirini yeniden piyasaya sürdü… Klişe sözler, dezenformasyon ve küstah bir propagandayla kendilerince Türk demokrasisinin sonunu ilan ediyorlar.”
Yine bir başka gazete W Post:” Batılı liderler Erdoğan’ın gidişini görmekten mutlu olurlar” diyordu.
Nedeni belli elbette Biden in söylediği gibi.
‘Türkler oylarını kullanana dek batılı liderler gerginolacaklar’mış. Bence devam etsinler gerilmeye. Herkesin birini isteme veya istememe hakkı vardır sevip sevmemekte olduğu gibi. Ama bu mesele sadece bir Erdoğan meselesi değil birilerinin söylediği gibi mesele, Türkiye  meselesi Çünkü Erdoğan sonrası batının ne istediği belli.
Atatürk’le bitirelim: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”