Birkaç zamandır Mustafa Sarıgül’ü takip ediyorum.

Gördüğüm kadarıyla iyi bir söyleşi ustası.
Herhalde çok uzun yıllardır politikanın içerisinde olması nedeniyle habercilerin ne istediğini, ne yapması gerektiğini iyi biliyor.
Fazla üzerine gitmek istemediği konuları da ustaca kısa ve öz birkaç kelime ile geçiştirmesini de biliyor.
Bazı liderlerimiz gibi donup kalmıyor.
Doğrusunu isterseniz şu an ülkemizde arzu edilen bir siyaset tarzını şimdilik ustaca yönetiyor.
Kavga etmiyor, oncu buncu diye ayırmıyor, onun bunun medyası demiyor. Herkese kucak açıyor.
Umarım böyle gider olası saldırılar karşısında o da diğer liderler gibi ayırımcı bir dile başvurmaz. Kaldı ki konuşmalarında sık sık ‘Siyasi üslubu değiştireceğiz’ deyişi de gözden kaçmıyor.
Anladığım kadarıyla Sayın Sarıgül kutuplaşma siyasetinin ülkeyi ne hale getirdiğini görmüş, “Siyasetimiz sevgi, barış ve uzlaşma siyasetidir” diyor.
Hiçbir ittifak ta yer almak da istemiyor ama kararlı olduğu bir konu var ki o da Başkanlık sistemine karşı oluşu. Bu da onu Cumhur İttifakından uzaklaştırıyor. ( Elbette zaman bazı siyasi manevraları gerektirebilir)
Kendi adayımızı çıkaracağız diyor başkan Sarıgül. Seçim ikinci tura kalırsa yetkili kurullarımız desteklenecek aday için karar verecek diyor.
“Değişim Partisi'ne verilen her oy kıymetli ve değerlidir. O oylarda tarlalar, fabrikalar var. Emeklilerimiz, engellilerimiz, gençlerimiz var. Fındık, çay, pamuk var. Böylesine alın teri ve emek harcanan TDP oylarının ilk turda bir havuza atılmasını asla doğru bulmam.”

Bu söylem partiye verilen oyların değerini, vatandaşa olan sevgi ve saygısını çok iyi anlatıyor. Birileri gibi “Tıpış tıpış” oy vereceksiniz demiyor.
Aslında Sarıgül’ün konuşmalarına bakınca geçen hafta açıklanan ve kamuoyunda çok ses getiren İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin mektubundaki bazı sözleri de anımsatıyor.

Ne diyordu Çelebi?
“Parti içi demokrasi geliştirilmeli, Kurucu değerlerden taviz verilmemeli, İttifaklar baştan değil seçime yakın düşünülmeli. Ayrıştıran, bölen değil birleştiren siyaseti savunmalıyız .”
Aklın yolu birdir denir ya, CHP’den kopan grupların benzer eleştirileri dile getirmeleri de normal. Ama ne yazık ki onca eleştiri birilerinin aklının başına gelmesine yetmiyor. Eleştiriler, ikazlar yetmiyor fakat vatandaş da bu eleştirilerin doğal sonucunun kopuş olduğunu göremiyor. Bu eksiklik de konuşmaların yayınlandığı gazete veya internet sitelerinin sayfalarına bakınca yapılan eleştirilerde, yorumlarda açıkça görülüyor.
Birçok kişi ne yazık ki söylenenlere değil de önyargılarına göre hareket ediyor.
Elbette parti daha çok yeni birde Sayın Sarıgül’ün on yıl önce yarattığı hayal kırıklığını düşününce bu normal gibi.
Naçizane önerim; On yıl önce TDH kurulup yüzbinlere onca umut aşılamışken niye geri dönüldüğü tekrar tekrar üzerine basılarak halka anlatılmalı. Amaç iyi anlatılabilirse bugün yapılan ve yapılması gerekenler çok daha iyi anlaşılacak gibi.

Bölücülük diye bir kavramın bu hareket için geçerli olmadığı, seçim sisteminin buna izin vermediği tekrar tekrar anlamak istemeyenlere anlatılmalı.
“Halkımız bizi çağırıyor” cümlesinin “Ben halkım seni çağırmadım” diyenlerin kafasına “Tarlalar, fabrikalar var. Emeklilerimiz, engellilerimiz, gençlerimiz var” sözleriyle halkın her yerde ve tüm siyasi partilere oy verdiğini, kendisine oy vermeyen iş, meslek gruplarının kürsüden tehdit edilmediği bir siyasi hareket olunduğu anlatılmalı.
Ve en önemlisi de Fetö’nün Sosyal Medya temsilcisi kendini “Who” diye tanıtan kişinin yorumlar kısmında tam kendine yaraşır bir şekilde “ h.s.tr..”  deyişinin kimlere hizmet ettiği iyi anlatılmalı.
Siyaset zordur bilirim. Hele buzlaşmış beyinlere girmek çok daha zordur.
Ama o buzları eritmek zorundasınız, halkın çağrısına yanıt verdiyseniz.
Ve halka tek başınıza iktidar için yola çıktığınızı anlatmalısınız…