Her ülkenin değişik dönemlerinde bir takım sorunlarının olduğu tarihsel bir gerçektir. Günümüzde dünya devleti olarak tanımlanan A.B.D.'nin 1861-1865 yılları arasında bir iç savaş yaşadığı, bölünme tehlikesi ile karşılaştığını hatırlayınız. Yalnızca A.B.D. mi? İspanya'nın da  1936-1939 yılları arasında kanlı bir iç savaş geçirdiğini unutmayalım. Madem ki ülkelerin iç savaşlarından söz açıldı; o halde 1944-1948 yılları aralığında kana bulanmış Yunanistan'ı, bölünmüş Yugoslav'yayı da unutmayalım.
Ülkelerin yaşadıkları sorunlu dönemleri sıralarken yalnızca iç savaşlardan bahsetmemiz yeterli olmayacaktır. II. Dünya Savaşı yıllarında Almanya, Fransa ve İtalya'nın ne denli zor koşullar geçirdiğini hepimiz bilmekteyiz.

Sormak gerekir bu isimlerini saydığım ülkelerin vatandaşlarından hangileri o zor günlerin geri gelmesini isteyeceklerdir? Aslında; sorumumuzu o ülke vatandaşlarının hangileri o eski günleri yaratan koşulların yeniden oluşmasını ister şeklinde sormamız gerekir. Öyle ya o bunalım günleri kendiliğinden ortaya çıkmamıştır mutlaka. Günümüzde de belki de haklı sebeplere dayanan iç savaşlar, kargaşalar yaşanmaktadır. Bunların gerçek nedenlerini aramak siyasi tarihçilere düşen görevler olacaktır.

***

Elbette karamsar olmak işin en kolayıdır. Ülkemizin içinde yaşadığı sıkıntılı ortamı değerlendirmeyi karamsarlık penceresinden bakarak yapacak olursak işin kolayına kaçmış olmaz mıyız? Neylersiniz bakıyorum, değerlendirmeye çalışıyorum ne yaptımsa nafile; ortamımız ve geleceğimiz için olumlu sonuçlara ulaşamıyorum.
Nasıl olumlu sonuçlara ulaşayım ki? Ülkemizin en üst seviyedeki yönetici kadrosu tümüyle kendilerini o noktaya getiren sistemi inkar etmeyi siyaset yapıyoruz sanmaktadırlar. Günümüzde Cumhuriyeti inkar etmek, onun nimetlerini yok saymak bazı kesimlerce artık makbul bir meziyet olarak algılanmaktadır. 'Atatürk mü? Sakın ağzınıza almayın, alkolik ve zındığın tekidir. Çanakkale Savaşlarındaki rolü şişirilmiştir' diyerek neredeyse o günlerde çekilen savaş fotoğraflarının foto montaj olduklarını söyleyeceklerdir.
Şimdiki Cumhurbaşkanımız Sn. ERDOĞAN; Başbakanlığı sırasında ATATÜRK'e hitaben küçümseyici bir ifadeyle  "Neyi ördün! Türkiye'yi demir ağlarla biz örüyoruz!" diye seslenmemiş miydi (17.08.2012)? Bu sözlerinin devamında "Biliyorsunuz, 10. Yıl Marşı'nda geçer, demir ağlarla ördük falan, neyi ördün? Hiçbir şey örmüş falan değilsin" dememiş miydi? Üstelik; bu denli bir çarpıtma örneklerini başka alanlarda da görebildiğimizi aklımızdan çıkarmayalım.

Nedir bu kadar kinin sebebi? Yüce ATATÜRK; bu ülkenin insanlarını uygarlık yolunda ilerlemeleri için yol göstericilik yapmadı mı? Onun 10'ncu yıl nutkunda ülkesinin insanları hakkındaki övünç verici sözleri  nasıl da akıllardan çıkabiliyor? O unutulmaz nutkunda "Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir" diye konuşurken heyecanında bencillik değil tam tersine ulusuna duyduğu güven yansıtılmaktadır. Öyleyse sorularımda  hata ya da  yanlışlık var mıdır? Bir toplum değerbilirlikten bu denli uzaklaşabilir mi?
O yüce insan; 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında  36,5 saat süreyle söylediği büyük Nutuk'ta Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyet'in o güne kadarki tüm geçmişini belgeleriyle tarihe hediye etmiştir. İddia ediyorum dünya siyasi tarihinde böylesine bir geçmiş irdelemesine rastlayamazsınız.

Ne demişti o nutkun birinci cümlesinde? "1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Vaziyet ve manzarai umumiye": diyerek başlıyordu o cümle. Ardından hepimizin bildiği gibi son derece ayrıntılı bir şekilde ülkenin durumu anlatılmaktaydı.

İşte o günlerden gelerek gururumuz Cumhuriyet'e kavuştuk. Kıymetini bilmezsek benim kanımca  günahkar sayılırız.
Belki de "YENİDEN 19 MAYIS" gerekebilir.
Esenlikle kalınız.