Sevgili okuyucularım, kışın bizleri esir alan diziler yaz tatiline girince, biraz nefes aldık. Siyaset, ekonomi, sosyal ve gündem de yer alan onca kötü haberlerle yorulduk, sizleri bilmem ama, ben kafamı meşgul etmek üzere, çoğunlukla “hiç olmazsa senaryo” deyip takipçileri oluyordum. Ama zaman zaman, gerçek hayatta olan bitenleri de bularak. Çevremizde ve kendi hayatımızda benzeri yaşanmışlıkları seyretmek bana aynı zamanda ayna olduğu tesellisi ile. Aslında görebilen gözler için algıların açılması hayatınızda çoğu zaman kendinizi korumanıza yol tutuşunuza yararlı oluyor.  

***

İnanın tecrübeyle sabit oldu, yaz başlangıcında öncelikle ilgimi çekmeye başlayan, ancak ön yargımı kırmak adına birkaç kez izlediğim bir dizi “Tozluyaka”. Bu kadar ilgimi çekmesinin bir nedeni de dört yıl önce Üniversitesi edebiyat fakültesi psikoloji bölümü CEAL direktörü Prof.Dr. Aysun Doğan ve değerli ekibi ile pilot ilkokullarımızda yaptığımız akran zorbalığı projesi idi. Profesyonel ekiplere refakat ederken, konunun ne kadar önemli yaşamsal olduğunu izledik. Bu konu ile ilgili çok detaylı bir yazıyı geçmiş yıllarda köşemde yer vermiştim. Tozluyaka dizisinde konunun ve öneminin inanılmaz gerçekçi işlendiğini izlerken bu konuda ana ve babaların, kurumların, STK’ların hala yeterli ilgiyi göstermediğini, çalışma yapmadığını düşünüyorum. Ötesi, akran zorbalığını araştırdığınız zaman karşınıza hep çocuk ve öğrenciler çıkıyor. Elbette bu tüm olumsuzlukların başladığı geliştiği çağlar. Ama sapla saman birbirine karıştı, yediden 70’e dünyada ülkemizde yükselen zorbalıklara çare olabilecek tedavi edebilecek tanım veya tedavilere rastlamadım. İlgili aşamalarda sıkça sorulan sorular neticesi cinsel zorbalık, psikolojik zorbalık, siber zorbalık, kesintisiz zorbalık gibi. Bana bu yazıyı yazdıran günümüze gelirsek, “tüm topluma yayılan her türlü zorbalığın tedavisi için ne yapmalıyız?” sorusunu da beraberinde getiriyor. Görünen o ki çağın vebası Covid’ten daha tehlikeli bir durumdayız.