Karşılaşma başladığında önce Teleset Mobilya Akhisarspor yüklendi, hemen ardından Karabükspor. Top çıkarmakta zorlanan ev sahibi takım, zincirleme hatalar yüzünden daha ilk dakikalarda golü gördü kalesinde. Paslaşarak çıkmaya çalışan Akhisar, kendi ceza alanı önünde topu kaptırdı, konuk takım sadece 2 oyuncuyla ve 1 pasla defans arkasına sarkmayı başardı. Kalabalık Akhisar defansı Grozav'ın koşuşunu sadece izlemekle yetindi, zahmet edip de eşlik etmediler.
Kaleci ile karşı karşıya kalan Grozav'un vuruşunda kaleci Lukac hiç açıyı daraltmayı düşünmedi. Düşünse, gol olma ihtimali çok düşecekti.
Kasımpaşa adam adama oyunu benimsemişti ve defansı ileri uçta presle başlatıyordu. Böyle olunca topu alan Akhisarlı oyuncular boşta bir arkadaşını bulmakta zaman zaman zorlandı. Bu zorlanmalar da pas hatalarına neden oldu.
Kaleye gidemeyen yeşil siyahlıların ilacı korner oldu, bu duran top sonrası beraberlik golü geldi. Tam saha presi, uzun toplarla aşmaya ve kaleye gitmeye başladı Akhisar golden sonra.

Bazı Kasımpaşalı oyuncular sert futbol oynadıklarından, Akhisarlı oyuncular da karşılığını vermeye başladı. Özellikle Dani ve Ceyhun her topa ayak uzatma, girme çabasındaydılar, sakatlık olabileceğini düşünmeden. Ceyhun sarı kart görünce duruldu ama Dani gözünü kapatıp, toplara girmeye devam etti. Girişi faul değildi ama sakatlık doğurabilecek kadar cesurcaydı. Hem kendi sakatlanabilir, hem de rakibini sakatlayabilirdi.
İkinci yarıda ceza alanına giremeden süregelen oyunda, ceza alanına ilk giren Akhisar oldu, penaltı doğdu, gol oldu. 58'de gelen bu gole kadar orta saha mücadelesi şeklinde devam ediyordu oyun. İzleyenler uyumak üzereyken, bu sayede biraz kendilerine geldiler.
80. dakikalara kadar oyunu iyi soğuttu Akhisar fakat sonra Karabük oyunu iyice hızlandırdı. Arka arkaya gol pozisyonları buldu bu dakikalarda Milan Lukac kalesinde devleşti. Akhisar hemen hücum prese döndü, kalesinden uzak tuttu topu, maçı da 2-1 kazanmayı başarıp, 3 puanı hanesine yazdırdı.  

Beraberlik mucize gibiydi

Baltok Balıkesirspor, Elazığspor deplasmanında maça adeta 1-0 geride başladı. Hollandalı siyahi oyuncu Jeffrey Sarpong solda topla buluştu. Cüneyt Köz onu karşılayan kişiydi. Omuz omuza mücadelede Cüneyt yerde kaldı, güçlü olan yoluna devam etti. Daha 33. saniyede Elazığspor öne geçti. Türk futbolcularla, yabancı futbolcular arasında ne kadar çok güç farkı olduğuna bir kez daha şahit olduk.
Santradan sonra topla oynayan takım Balıkesir idi. Elazığ geri çekilip, hızlı hücumlara yöneldi. Genellikle geride olan takım hızlı oynamaya gayret eder. Bu sefer öyle değildi. Her iki takımda topu oyuna sokarken oldukça yavaş davrandı. Balıkesirspor'un planı sanki ev sahibi takımı uyandırmadan, 1 gol bulup, en azından 1 puanla ayrılmaktı karşılaşmadan. Gol bulmak için ekstra bir şey yapmadılar. İkinci yarıda da topla oynayan Balıkesirspor idi. Ama gel gör ki o kadar ağır çıkıyorlardı ki ataklara, Elazığ defansı hemen yerleşiyor ve de takım olarak topun arkasına geçebiliyorlardı. Böyle olunca da neredeyse hiç pozisyona girilemedi. Hatta ev sahibi takıma tedirginlik bile verilemedi.
Hızlı hücum 1-2 kere denendi, facia. Birbirinde kopuk hücum hattı ya da bazen hızlı oynayacağım derken atılan saçma sapan paslar...
Artık gol şansa ve rakibin hatasına kalmışken, o hata gerçekleşti. Ceza alanında elle oynama sonrası kazanılan penaltı ile beraberlik sağlandı.
Beraberlik golüne kadar sahada görünmeyen ev sahibi ekip, biraz yüklenmeye başladı, golü atmakta da gecikmedi. Baştan böyle oynasalar, farka bile gidebilirlerdi. Fark atmaları iyi oynadıkları için değil, Balıkesir'in üzerinde ölü toprağı olduğu için...
Hayatta bazen çok ilginç şeylere şahit olabiliyoruz. Elazığ dizginleri tamamen ele almışken, son saniyelerde Balkes köşe vuruşu kazandı. Sedat topu hemen alıp kullanmaya gitti. Bu arada kaleci Atilla'da gol atmak için kalesini terk edip, ceza alanına girdi. Kullanılan köşe vuruşu onca oyuncunun arasından geçip, ağlarla buluştu. (2-2) Hakem düdük çalıp golü verdi, bekletmeden de maçı bitiren düdükle skoru tayin etti.
Balıkesirspor'un evine 1 puanla dönüyor olması, kendisinden çok rakibinin 3 puana yatma isteğinden kaynaklandı. Bu takım daha fazla çalışmalı, kazanmak için bir kaç özellik edinmeli.

Altınordu Samsun'da coştu

Taraftarı önünde coşkuyla, hırsla başladı mücadeleye Samsunspor. Altınordu da ezilmemeye çalıştı ikili mücadelelerde ve o alışılan pas düzeninden de taviz vermedi. Böyle olunca 1. Lig ötesinde bir mücadele izler olduk. Ev sahibi takım çok koştu, Altınordu da genel olarak topu koşturdu. Sahada üstün gözüken Samsunspor'du, istekli oyunu sayesinde. Oyuncular tüm güçlerini veriyorlardı.
Çok istemenin, çok koşmanın bazı dezavantajları vardır. Hata yapma oranı çok artar. Hele ki bir de rakibin genç ve tecrübeli oyunculardan, iyi pas yapan oyunculardan kurulu bir takımsa... Yapılan hatalar başa bela olur. Sakin paslaşmalarla top Mirkan'a geldi. Bir bilek hareketiyle önünü boşaltıp, uzak direk dibine plase vuruş yaptı, 17. dakikada takımını deplasmanda 1-0 öne geçirdi.

Gol Samsun'un hızını birden kesiverdi. İstek, hırs yok oldu gitti. Altınordu daha rahat paslaştı, Samsunspor gelişigüzel ileriye çıkıp, gol aramaya başladı. Pozisyonsuzluğu bozan konuk takım oldu. Güzel paslaşmalar ve araya çok güzel bırakılan topla buluşan Murat kaleciyle karşı karşıya kaldı, topa dokundu, farkı 2'ye çıkardı.
İkinci yarı başladığında da ev sahibi takım daha üstün göründü. Dinlenmişlerdi tabii ki. Gol pozisyonları buldular, atmayı başaramadılar. Bol bol sertlikler yaşandı. Sinirler gerildi, sarı kartlar havada uçuştu.

Altınordu defansta kapandı, arka arkaya kaleye çekilen şutlarda topa siper oldular adeta. Ve kapılan bir top ileriye vuruldu. Tüm hatlarıyla ileri çıkan Samsunsporlu oyuncular, gol atma sevdası yüzünden Barış'ı bomboş bırakmışlardı. O Barış orta sahada topla buluştu. Rahatsız edecek hiçbir oyuncu olmadan ceza alanına ilerleyip, golünü attı.

Taraftarlar 3-0'dan sonra yönetim istifa diye bağırmaya başladı. Bu maçta fark olsa da Samsunspor o kadar kötü oynamadı. Bir maçlık skora göre de yönetimi istifaya davet etmek doğru değil. Başka bir sorun varsa, orasını bilemem.
4. golde de en büyük pay sahanındı. Sahanın zeminine çim ekmemişler, çim serpmişlerdi sanki. Basılan yerlerde toprak çıkıyordu yüzeye, delikler açılıyordu. Kerim'in çektiği şutu kaleci tutacakken yerdeki köstebek çukuruna (!) çarptı, havalandı, kaleciyi de çaresiz bıraktı, top ağlarla buluştu.
Erce'yi yan toplarda beğenmişimdir hep. Ama 2 kere hatalı çıkış yaptı, ilki kornere çıktı, ikincisi gol oldu. (1-4) Aşırı güven de bazen hata yaptırır. Artık kalesini terk edeceği zaman, daha konsantre olmalı.  

Futbolsuz Manisaspor

Birbirinin benzeri iki takım vardı sahada. Kendi yarı alanlarında çok pas yapıyorlar ama ne zamanki ileriye çıkmayı deniyorlar, en fazla rakip yarı alana kadar topla gelip, sonra kaybediyorlardı. Birbirlerine üstünlük sağlayacak ne bir oyun sistemi, ne de bir oyuncusu vardı. Gol sadece rakibin yapacağı hataya bağlıydı.
İlerleyen dakikalarda Adanaspor biraz daha baskılı oynamaya başladı. Kaleye biraz daha yaklaştı.
İkinci yarı Adanaspor daha hırslı idi. Bu yarı ceza alanları da kullanılmaya başladı. Fakat organize gelişen atak olmadı dersem yanlış olmaz.
Hatayı bekleyen gol 79'da geldi. Ceza alanı dışından çekilen şut kaleciden döndü. Topa hareketlenen 2 oyuncu vardı, ikisi de Adanasporluydu. Bilal Yener boş kaleye topu gönderdi, maçın skorunu belirledi.
Manisaspor koskoca 90 dakika boyunca neredeyse hiç pozisyon bulamadı. Her iki takım için de sahada futbol yoktu dersem, yanlış söylemiş olmam. Dolayısıyla futbol yoksa yorum nasıl yazılabilir ki?

Sıkıcı derken, adrenalin tavan yaptı

Yıllar sonra takım Süper Lig'e kavuşmuş, hasreti sonlandırmıştı. Artık taraftar da hasrete son verdi, isyan marşıyla.
Ligin geride kalan 4 haftasının en kötü performans sergileyen takımı Gençlerbirliği. Bu sebepten hemen teknik direktör değişikliğine gittiler, Göztepe'yi ne beklediğini tahmin etmek zorlaştı.
Göztepe'den beklenen şey, seyircisini arkasına alıp, rakibini biraz bunaltmak... Ama hiç de öyle olmadı. Orta saha ağırlıklı bir karşılaşma izledik. Kaleciler sadece aut atışlarında göründüler.
Galatasaray'da istenmeyen adam, Göztepe'nin yıldızı olmuştu adeta. O yıldız isim Sabri sağ tarafta çok çalıştı. Bir pozisyonda çekilmesine rağmen durmadı, devam etti, orta yaptı, gol attırdı.
Yağmur bulutu geçerken kısa süreliğine yağmur bırakır gider. Böyle bir maçta bu gol de gelip geçen bir bulut gibi geldi gelmesine ama tamamen yanılmışım. Bu bir sağanak yağışmış, gök gürültülü hem de. 1 dakika sonra 2-0... Ki bunda da Sabri'nin katkısı vardı. 3 dakika sonra da 2-1. Karambolde çıkarılamayan topa sadece dokunmak kalmıştı Skuletic'e.

Göztepe rakip kaleyi daha çok yoklamaya başladı ilk yarının son dakikalarında. Beklenen futbola kavuşmuştuk.
İkinci yarıda Gençlerbirliği oyunu rakip yarı alana yığdı. Göztepeli oyuncular sahaya iyi yayılamadı, adam adama oynayamadı, sadece paslaşmaları izledi, biraz da topun peşinden koştu. Kaleye yakın bu kadar çok oynatılınca da pozisyon verdiler.
Kapılan toplarla hızlı çıkmaya çalışan sarı kırmızılılar oldukça acemi bir görüntü çizdiler, hatalı paslarla topu rakibe kaptırdılar.
60. dakikaya gelirken yine bir yağmur vardı ama bu gol yağmuru değil, pozisyon yağmuruydu. 40 dakikaya yakın iş yapmayan her iki kaleci de, kurtarışlarıyla maçın adamlığına oynamaya başladılar.

Paslaşmayla hızlı çıkamayan Göztepe, uzun pasları denedi, oldukça faydasını gördü. Pozisyonları bu sayede buldu ve tabii ki 3. golü de.
30 yaşındaki Makedon Jahovic her geçen gün performansını daha ileriye taşıyor. Başakşehir'deki dünya yıldızı Adebayor nasıl bir performans sergiliyorsa, Jahovic de ondan hiç arda kalmıyor.

Kalecileri övdüm ama isim olarak telaffuz etmedim. Beto 35 yaşında bile pırlanta gibi parlıyor, kurtarışlarıyla takımını ayakta tutuyor ve zaferlere taşıyor. Onun için takımın yarısı bile diyebilirim. Her maç aynı performansı gösterebiliyor.
4. gol için bastıran Göztepe, topu kaybetti, Ahmet İlhan neredeyse sahayı boydan boya topla depar halinde kat etti, Serdar'a çok güzel bir orta attı, Serdar da harika bir gol attı, farkı tekrar 1'e indirdi.

Top bir o kalede, bir bu kaledeydi. Heyecan üst seviyeye fırlamıştı zaten, daha da artıyordu zaman ilerledikçe. Arta arta sinirlere yansıdı, bir pozisyon sonrası herkes birbiriyle tartışmaya başladı, sarı kartlar çıkıverdi.
Maç berabere biter, penaltılara geçilir ve heyecan tavana fırlar ya, aynı heyecanı bu maçın uzatma dakikaları yaşattı. Son düdük çaldığında 3-2 ile gülen taraf Göztepe oldu ve bu galibiyet ligde 3. sırayı getirdi.

Denizli iyice dip yaptı

Denizlispor sahasında Akın Çorap Giresun'u ağırladı. Oyuna baktığımızda ise konuk takım Denizlispor gibiydi. Giresun saldırdı, Denizli hızlı hücumlarla ileriye çıkmaya çalıştı.
Giresunspor çok rahat pozisyona girdi, son vuruşlarda becerikli olamadılar. Olsalar farka gideceklerdi.
Denizli'nin halini ortaya koyan bir hareket 30. dakikada geldi. Orta sahaya Giresunlu oyuncu pas verdi. Taha çevresinde kimse yokken topa var gücüyle vurdu ve taca gönderdi. Günümüzde kalecilere bile gelişigüzel vurmuyor, pası tercih ediyorken, orta sahada bomboşken vuruyorsan, başarılı olman imkânsız olur.
İleride Sonkoh, geride Sonkoh... Denizli'de canını dişine takan sadece Sonkoh vardı, gerisi ağır çekim.
İkinci yarıda da ceza alanına giremeyen bir Denizli ve bulduğu gol pozisyonlarını cömertçe harcayan bir Giresun vardı.
93 dakika boyunca gol yememeyi başaran Denizli, maçın bitmesine 1 dakika kala yıkıma uğradı. Kalelerinde gördükleri gol sonrası herkes kendini yere bıraktı. Bu haftayı da ligin dibinde geçmek zorunda kaldılar.