Okuması yazması yoktu ama kendini ulemadan sayardı adamın biri. Okuma yazma bilen bir genci yanına çağırdı kahvehanede. 'Yaz bakalım' dedi, 'ben söyleyeyim, sen yaz da bir mektup gönderelim emmime.'

O söyledi, genç yazdı. 'Bittikten sonra, oku bakalım şimdi' dedi gence. O okudukça, adam bozuldu. Önce öfkelendi sonra dertlendi. Genç, 'Amca' dedi, 'bunları sen yazdırdın neden etkileniyorsun?' 'Evladım' dedi adam, 'Söylediklerimi başkasının ağzından duyunca cehaletim ortaya çıkıyor, halime üzülüyorum.'

Bu adam cehaletini anlayarak, cehaletinden bir kademe uzaklaşmıştır.

Latince söz güzel özetliyor: Ignorantia non excusat! (Cehalet, mazeret değildir.)

***

Ancak 'Cehalet mutluluktur' da derler. Bizde bu kategoriden insanlar her akşam ekranda karşımızda.

Aralarındaki az sayıdaki saygın uzman, araştırmacı, düşünür, dinler kişileri bu genellemenin dışında bırakarak, uzman tavırlı cahilleri dinlemek TV'de bir çağdaş işkence. Neyse ki TV'nin kapatma düğmesi yanımdaki uzaktan kumandada. Uzun süre dinlemeye bile tahammül edemiyorum.

Cornell Üniversitesi'nden Profesör Dr. David A. Dunning, cehalet ve yeteneksizlik üzerine yaptığı araştırmanın sonucunda, toplumun en yeteneksiz ve cahil üyelerinin, bu gerçeğin en az farkında olan insanlar olduğunu ortaya çıkarır.

Yeteneksizlik ve cehaletleri bilimsel olarak tespit edilen kişilerin çoğunluğu, kendilerinin yetenekli ve bilgili olduklarına inanan kişilerdir.

***

Amerikalı yazar Stephen Euin Cobb, kendi yarattığı bir 'cehalet endeksi'nden söz eder.

Toplumdaki cehalet, en çok karşılıklı konuşmaların analizinden anlaşılabilir. Bu, özellikle, televizyon ve radyo programlarında ya da siyasetçilerin diyaloglarında açıkça görülür.

Bir tartışma ya da konuşmanın, yüksek cehalet endeksi için belirtisi, kesilen cümlelerin yoğunluğudur. Bunları sayarız. Toplam içinde ne kadar çok cümle karşı taraf tarafından, bitmeden kesilmişse, o kadar cehalet belirtisi vardır. Çünkü hiçbir düşünce, tamamlanmamış cümlelerle ifade edilemez.

Yarım cümlelerin sahiplerinin tamamlanmış düşünceleri yoktur. Karşı tarafın cümle kesmesini kabul edenler ise kendileri de cümleleri yarıda kesenlerdir.

Körler sağırlar diyaloğuna alışkınız. Monologlara alışkınız. Sadece 'hep konuşan ve dinlemeyen' zata alışamadık.

***

1960'larda ölen Amelia Galli-Curci adlı İtalyan soprano sahnedeki performansından sonra hayranlarının, kulisteki odasının kapısını çalmasına ve tebrik etmesine alışkındır. Kapısını çalan genç kız ve erkeklerin birçoğu ise tebriklerinden sonra, genellikle müzik kariyerleri için tavsiye isterler.

Bu kez kapısında, elinde küçük bir gül demeti ile biraz utangaç bir genç kız vardır. Soprano, genç kızı yüreklendirmek için sorar. 'Şarkı mı söylüyorsun?'

'Hayır' der genç kız. 'Yoksa bir enstrüman mı çalıyorsun? Bunun cevabı da 'hayır' olunca soprano şaşırır.

'Ben sadece dinlerim!' der genç kız gülümseyerek. 'Hep dinlerim...'

Soprano kızın arkasını sıvazlar. 'Müziği de, sözü de dinleyenler azınlıktadır. Sen üstün bir sınıftansın.'

***
Dinleyen kaldı mı?