Meclis tatile girdi, adli tatil de başladı. Bu hafta ne siyaset var ne hukuk. Balıklıova yazılarına devam. Yaklaşık 20 yıldır Balıklıova'da Yuva kent tatil sitesinde yazlık kiralarız. Son derece mütevazı koşullarda tatilimizi yaparız. Çocuklarımız bu sitede büyüdü sayılır. Kızım Duygu ile konuşmaya ilk başladığından beri Balıklıova sohbetlerimiz meşhurdur. Ağaçlara banklara isimler verirdik. Balerin kavak ağacımız, küçük bankımız, hayalet köyümüz, tavşan dağımız, dev mamut dağımız, yıldızlar, ay hepsi bizim sohbetimize katılırdı. Oğlumla geleneksel, futbol maçlarımız, balık tutamamaya gitmemiz, kahvaltılarda üşenmeden 2 kilometre yürüyüp boyoz almamız, dostlarımızın ziyaretleri, zaten doğal bir güzelliğe sahip olan Balıklıova'yı bizim için daha da güzel kılardı. Eşim Nalan ile bir yandan biz büyürken bir yandan çocuklarımızı büyütmenin mutluluğunu yaşadık. Öyle ya ben baba olduğumda nerede ise oğlumun bu günkü yaşındaydım. Nalan ise anne olduğunda oğlumdan dört yaş küçüktü.

Bu sene ise Balıklıova bir başka güzel geldi bize. Eşim Nalan'ın, oğlumun ve kızımın birer ilavesi ve bir de kendiliğinden gelen ilave oluşturdu bu güzelliği.      

Oğlum bir spor mağazasından kum torbası almış. Onu bahçeye kurduk. Kızım salıncak istedi. Ama öyle hazır salıncaklardan değil. Bizim çocukluğumuzda yaptığımız gibi ağaca ip bağlayarak yaptık salıncağı. Tamamen organik yani. Eşim Nalan'da 45 liraya bir hamak almış.  Bu sene kiraladığımız evin, küçük bahçesinin dört köşesinde de birer ağaç var. Bahçe bütün gün gölge ve evin en serin yeri. Biz de en uygun iki ağaç arasına kurduk hamağımızı.

Ben 51 yaşındayım ve hayatımda ilk kez bir hamağa uzandım. İlk cümlem "altımda hamak, düşmeye kaldı ramak" oldu. Ancak on dakika sonra öyle bir alıştım ki, nerede ise geçen sene olduğum bel fıtığı ameliyatımın bütün sıkıntıları geçti. Düşündüm burnumuzun dibinde olup da tatmadığımız kim bilir daha ne güzellikler vardır.

Bir kum torbası, bir ip parçası ve 45 liralık bir hamak yaşamımızı zenginleştirmeye yetiyorsa bunların sayısını arttırmak da mümkün olmalı.

Balıklıova'yı daha güzel hale getiren dördüncü şeyi unuttum sanmayın. O zaten başlıkta da yazılı;" NERİMAN."

Güzin ile Baha'nın; "Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan"  diye meşhur bir şarkıları vardı. Ben onu oldum olası "Gençlik başımda duman, ilk aşkımsın Neriman" diye söylerdim. Nalan da zaman zaman şakayla karışık "Kim bu Neriman?" diye sorardı. Bu sene nihayet, hayatımıza Neriman da girdi. Neriman bizim sitedeki köpeklerden biri. Sağ ön ayağı sakat kalmış sekerek yürüyor. Akşam yemeğimizi yerken sanki kırk yıldır bizimle yaşıyormuş gibi masamıza sokuldu ve kızımın bacağına başını koydu. Kızım "aaa, bu Neriman" diye sevinçle haykırdı.  Nalan'da "al işte ilk aşkına kavuştun" diye patlattı espriyi. Köpeğin kızımın bacağına başını koyması çok doğal. Çünkü kızım önüne çıkan bütün hayvanları okşamadan geçmez. İçinde müthiş bir sevgi vardır. Bana gelince ben hayvan kısmını uzaktan severim. Ama dedim ya Neriman o kadar samimi davrandı ki bende ister istemez karşılık vermek zorunda kaldım. Akşam su içebileceği su kabını ve yemeğini hazırladım. Ben hazırlarken Neriman da yerleşmeye karar vermiş olacak ki bahçenin uygun bir yerini eşeleyerek kendine yatak yaptı.

Bizim yanımızdan ayrılmaz oldu. Ben pazar gecesi oğlum Onur ile birlikte İzmir'e dönmüştüm. Nalan ve Duygu bir hafta gayet güzel bakmışlar Neriman'a. Cuma akşamı döndüğümde Neriman her halde biraz acıkmış olacak ki bana fazla ilgi gösterdi. Ben de "açlık başında duman, ilk aşçınım Neriman" diyerek meşhur şarkımı biraz daha değiştirerek söyledim ve Neriman'a bir şeyler hazırlamaya başladım.

Ancak Nalan şarkımı "İlk aşkımsın Neriman" olarak anlamış olacak ki "dur sen uğraşma onun yemeği hazır" dedi. Sonra benim için hazırladığı ama tadına bakınca benim yemeyeceğime kanaat getirdiği etli "Kırağı Çalmaz" yemeğini Neriman'ın önüne getirip koydu. Ben de üstümü değiştirmek için içeri girdim. Sonrasını Nalan anlattı; "Senin Neriman çok arsız. Önüne yemeğini götürdüm. Şöyle bir kokladı falan, sonra üzerini toprakla örtmeğe başladı. Ben de kızdım defol oradan edepsiz" diyerek kovaladım.

Etli Kırağı Çalmaz yemeği bizde meşhurdur ama siz bilmeyebilirsiniz. Bu hep Nalan'a denk gelen kırağı çalmaz patlıcan yemeğidir. Ben dışarıdan geleceğim zaman, yemek konusunda ne kadar özenirse özensin bazen aksilik çıkar. Bunlardan birisi de benim çok sevdiğim için yapılan yemekteki patlıcanın yenmeyecek kadar acı çıkmasıdır. Bu ilk kez başımıza geldiğinde, ben, "acı patlıcanı kırağı çalmaz" deyişimizden aldığım ilhamla; eline sağlık "Etli Kırağı Çalmaz" yemeği çok güzel olmuş demiştim. O günden beri bizde bu adla anılır.

Sonra ne mi oldu? Ben tam hamağıma uzamış ve kitabımı açmıştım ki Neriman geldi başını hamağa dayayıp" ya ben ya o" der gibi yüzüme baktı. Ben de "Ne yapabilirim? Neriman o iki çocuğumun annesi" bakışı ile cevap verdim. Sonra Neriman arkasını döndü gitti. Çok acıkınca Nalan'ı affeder, döner mi? O dönerse, Nalan onu affeder mi? Bilmem bekleyip göreceğiz.