Diğer günler gülmek ya da gülümsemek suçmuş gibi, 'Pazarlık' yazılardan işte. Mutlu pazarlar.

***

Ünlü lisenin mezunları 30'uncu mezuniyet yıllarını kutlamak için toplanmışlardı. Eşleri, çocukları ile birlikte gelmişler sevinç içinde kucaklaşmaya başlamışlardı. Ama kimi göbeğini salmış, kimi iyice kelleşmiş, kimi de huy değiştirmişti.
Ama bir tanesi eski yatakhane arkadaşını yeniden gördüğüne emindi ve çok sevinçliydi. 'Ahmet' dedi, 'Yahu nerelerdesin? 20 yıldır birbirimizi görmedik. Ama bu arada ne kadar değişmişsin. Son gördüğümde benzin daha soluktu ve çok daha zayıftın. Bak şimdi bomba gibi olmuşsun. Şişmanlamışsın. Azalan saçların yeniden çıkmış. Yüzüne renk gelmiş. Bir tek bıyık yakışmamış. Yahu nasıl değiştin böyle? Yeni bir sağlık rejimi filan mı uyguluyorsun?'
Diğeri gülerek, 'Ben Ahmet değilim ki' dedi, 'Adım İsmail.'
'Yuh olsun sana' diye protesto etti bizimki, 'Bu kadar değişikliğe bir de ismini değiştirmişsin. Pes doğrusu.'
                         ***
Yargıç içkili araba kullanan sanıkla ilgili olarak polisin ifadesine başvurmak istedi. 'Bu adamı yakaladığında, alkollü araba kullandığına emin olduğunu söylüyorsun. Ama kendisine ne üfleme testi uygulamışsın, ne de hastanede test yaptırmışsın. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Kaç senelik polissin sen?'
Polis, 'Altı aylık efendim' dedi. Yargıç öfkelendi. 'Altı aylık polis bir sürücünün içkili olduğunu tıbbi bir test olmadan nasıl bilebilir?'
Polis ısrar etti: Benim gibi, polis olmadan önce 16 yıl barmenlik yapmışsa, bilebilir efendim...
                         ***
Ceylan ve aslan birlikte orman lokantasına gittiler. Pencere kenarında güzel bir masaya yerleşip, garsonu beklediler. Garson siparişlerini almak için geldi. Ceylan kendisi için bir sepet leziz çimen ve de bir demet kırmızıturp söyledi.
Garson aslana bakmadan işaret etti, 'Arkadaşın ne yiyecek?'
Ceylan, 'Hiçbir şey!' dedi. Garson, 'O aç değil mi?' diye üsteleyince Ceylan garsonun kulağına fısıldadı: Aç olsaydı, ben yanında oturur muydum?...
                         ***
Katolik rahip, artık son yıllarda iyice sağırlaşmıştı. Günah çıkarmak için gelen insanların sözlerini duymuyor ve  'Ne dedin? Ne dedin?' diye sürekli bağırıyordu. Günahkar Katolikler rahibi bir köşeye çektiler. 'Muhterem peder' dediler, 'Ayıp oluyor. Günahlarımızı bağırarak söylersek, herkes duyacak. Bir çare bulmamız gerekli.'
Çare bulundu. Günah çıkarma kabinine giren, pencereden günah listesini rahibe uzatıyor, o da inceledikten sonra yaptığı yanlışlıkları anlatıyor, tanrının onu affetmesi için neler yapması ve ne dualar okuması gerektiğini söylüyordu...
Bir gün, bir adam günah çıkarmaya geldi. Rahip uzunca bir süre listeyi bekledikten sonra rahip, 'Haydi artık' dedi, 'Günah listesini uzatsana.' Yan taraftan ise çok telaşlı hışırtılar geliyordu. Kağıtlar buruşuyor, cepten anahtarlar düşüyor, adam gittikçe daha telaşlı bir şekilde soluyordu. Adam kendi kendine mırıldanıyordu... İki somun ekmek, 6 yumurta, 4 tuvalet kağıdı, tereyağı, sabun...
Adam kiliseden kendini dışarı atarken panikle bağırıyordu: Eyvah! Yandım Allah! Günah listemi süpermarkette kasadar kıza bırakmışım...
                         ***
Kasa kilidi bozuldu. Ne yaptılarsa açamadılar. Kilidi zorladıkça da hiç açılmaz oldu. Her çareyi denedikten sonra bölgedeki hapishanenin müdürüne telefon edip ricada bulundular. Eğer hapiste bir kasa hırsızı varsa, yardımcı olabilir miydi? Müdür anlayışlı çıktı. Kendisine bir gardiyanla birlikte en becerikli kasa hırsızını gönderdi.
Kasa hırsızı kasayı bir iki saniyede açtı. Kasa sahibi, karşısında gururla duran hırsıza teşekkür ettikten sonra borcunu sordu. Hırsız düşündü ve 'En son açtığım kasadan 12 bin dolar almıştım' dedi, 'Ağanın eli tutulmaz.'
                         ***