İmam ile cemaatin ilişkisi malum... 'Cemaat'in yani 'toplum'un 'temiz' olmasının önkoşulu, 'imam'ın yani 'yönetici'nin 'temiz' olması...
Ülkeyi yönetenlere bir bakalım... Başbakan'ın yolsuzluk nedeni ile istifaya zorladığı bakan "Soruşturma dosyasında var olanların büyük bölümü Başbakan'ın onayıyla yapıldı, Başbakan da istifa etmeli" dedi. Ardından, bir zamanlar zırhlı aracını verdiği Ergenekon savcısı (yani meslektaşı) Bursa'da bir otelde görüştüğü iki üst düzey yargıcın kendisini tehdit ederek "Başbakan'ın hükümete yönelik soruşturmaların derhal durdurulmasını istediğini" söylediklerini bildirdi. Bu arada Başbakan'ın oğlu savcının çağırmasına karşın ifade vermeye gitmiyor... Ve bunlar sadece 20-25 gün içinde oldu...
Bir toplumun 'temiz' olmaya verdiği önem, gelişmişliği ile doğru orantılı... Şöyle bir düşünün, hangi gelişmiş ülkede 'kayıp trilyon' gibi bir davada yargılanan kişi, bırakın 'Cumhurbaşkanı' olmayı, cumhurbaşkanlığına aday olmayı aklından geçirebilir? Üstelik aynı davadan bir başbakan suçlu bulunmuş ve hapis yatmışken...
Dünyanın hangi laik ülkesinde 'laiklik karşıtı eylemlerin odağı' olduğu mahkeme kararı ile onanmış bir parti ülkeyi idare etmeye devam edebilir? Haklarında 1000'e yakın fezleke bulunan milletvekillerinden oluşmuş bir Meclis'in çıkaracağı yasalardan hayır gelir mi?

Sanırım 1993 yılıydı... Milliyet Gazetesi 'Temiz Toplum Kampanyası' başlatmış, halktan düşüncelerini mektupla göndermeleri istenmişti. Bir gazeteye yazdığım ilk yazıda; iki atasözümüzü değiştirmemiz gerektiğini söyleyip, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" yerine "Gördüğünde ezmezsen yılanın başını, gün gelir sokar, akıtır gözyaşını"; "Bal tutan parmağını yalar" yerine ise "Bal tutan yalarsa parmağını, yık başına çardağını" sözlerini önermiştim. 11 yıl sonra Milliyet Ege'de sevgili Deniz Sipahi'nin köşesine yazdığım ilk pazar yazılarından birinde de işledim, aynı konuyu...
Tuzun koktuğu bugünler 'Temiz Toplum'un önemini ve gereğini yeniden anımsattı bizlere... Toplumun temizlenmesini sağlayan 'Adalet', çekiştirile çekiştirile kanserli bir organ gibi garip bir şekil aldı. Tek çare radikal bir cerrahi operasyonla bu kanserli dokuyu kesip atmak... Belediye ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi bunun için bir başlangıç fırsatı; bunlara erken genel seçimin eklenmesi de sürpriz olmaz. Halkımızın artık yönetici olarak sicili temiz insanları görmek isteyeceğini bekliyor ve umuyorum. Aksi takdirde 'Temiz Toplum' yerine yine 'Semiz Topluluklar' oluşacaktır. Namuslu insanlara düşen görev, İsmet İnönü'nün dediği gibi 'en az namussuzlar kadar cesur olmak'...

Neyse ki 'adalet'in boşluğunu 'ilahi adalet' (ya da kozmik fatura) doldurmaya başladı; adaletin kanserleşmesine yol açanlar veya buna göz yumanlar adaletten yakınmaya başladılar... Yıllardır suçsuz yere hapis yatan insanların tahliyeleri de yaklaşıyor. AKP-cemaat mücadelesi halen tek kale maç şeklinde oynanıyor... Cemaat gol üstüne gol atarken, AKP sadece görev yeri değiştirip, ileride neler yapacağına ilişkin atıp tutuyor. AKP, cemaatten zarar görmüş kişilerle işbirliği yapmadığı takdirde (ki bu da çok zor) maç beklenenden çabuk bitebilir.

HAFTANIN SÖZÜ: "Önemli yöneticiler kendi çıkarlarına çalışır veya rüşvet alırsa, bu kamusal ahlaki değerlerde hızla bir çöküşe neden olur. Halk birbirini aldatmaya başlar. Fakirler sömürülür ve hiç kimse için adalet kalmaz." Eflatun (M.Ö. 300)