Üniversite'nin önünde duran, hasta ve yaşlı dilenci her zamanki gibi çok açtı ve elini uzatıp yiyecek bir şeyler istiyordu…
Öğrencilerden para almazdı, garip bir adamdı.
'Ben dilenci değilim sadece çalışamayacak kadar hasta olduğum için yiyecek bir şeyler istiyorum. Takatim olsa inanın insanlara el açmak yerine çalışırdım!' diye ağlardı.
El sanatları binasının önündeki taş duvara yaslanırdı güç almak için çoğu zaman.
El sanatları bölümünün şımarık bazı öğrencileri ise, kantinde yedikleri yemeklerin artıklarını, hoşlarına gitmeyen yanık kısımlarını, bulaşık tabaklarında bir hayvanın önüne verir gibi, yaşlı dilenciye götürürler, telefonlarıyla öz çekim yaparlardı.
Adının Rüstem olduğunu öğrenen adam elini zaman zaman şefkatle sınıfın en suskun ve dışlanan öğrencisine uzattığını görenler, 'Cimri Nagehan'a el uzatmakla hayatının hatasını yaptın babalık! O birine bir şey ısmarlamamak için katinde yanımızda yemek dahi yemez derlerdi…'
Tam bir yıl bu durum böyle devam etti.
Dilenci Rüstem gözyaşlarıyla ne kadar şefkatle ellerini açsa da, Nagehan bir kez olsun dönüp bakmamıştı yüzüne diğer öğrencilerin yanında…
 
Rüya gibi…
 
Son sınavların yaklaştığı zamanlarda Nagehan bankamatiğe gitti.
Bursu yatmış mıydı?
Bir dakika sonra toplam bakiye ekrana geldiğinde, gördüklerine inanamamıştı.
Kartı çıkarıp tekrar taktı yine aynıydı, bir yanlışlık vardı, bankaya girdi, veznedeki kadına 'hesabında, hayatında bir arada göremeyeceği bir para olduğunu!' söyledi.
Yanlış bir durumun olmadığını söyledi kadın!
Düşünceli bir tavırla, sınıfının olduğu koridora geldiğinde, bölüm öğretmeni karşıladı Nagehan'ı…
'Rüstem Tunçbilek isimli bir adamın hesabına yüklü miktarda para yatırdığını ve bu parayı gönül rahatlığıyla harcayabileceğini kendisine iletmesini istediğini' söyledi, bölüm öğretmeni…
'Dilenci Rüstem! deyin o anlar hocam' dediğini de sözlerine ekledi, öğretmeni…
Haber sınıfta dakikalar içinde yayılmıştı!
Herkes o kadar şaşkındı ki…
 
Nereden nereye?
 
Tam bir hafta sonra, el sanatları bölümünün önünde dilenci Rüstem'in yaslandığı duvarın önünde şık giyimli bir adam duruyordu.
El sanatları öğrencileri ilk bakışta tanımasalar da, dilenci Rüstem olduğunu anlamışlardı.
Bu arada bir başka önemli noktayı da öğrenmiş oldular:
Meğer;
Öğrenci arkadaşlarının 'Cimri ve kendini beğenmiş' dedikleri Nagehan, okul dışı zamanlarında gevrek satarak ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyormuş.
Okul dağıldıktan sonra da elinde sefer tası ile Dilenci Rüstem'e sıcak yemek getiriyor, 'Evimizde bu yemek var. Umarım beğenirsin!' diyerek karnını doyuruyormuş, Dilenci Rüstem'in…
Rızkını paylaştığının belli olmaması için şefkat elini uzatan Rüstem'e karşılık vermiyormuş…
 
En önemli nokta
 
Peki hikayenin mutlu sonuçlanması, yani 'Dilenci Rüstem' nasıl 'Zengin Beyefendi!' olmuş…
Ama gerçek, ama şehir efsanesi;
Ağabeyi elindeki tüm varlığı tek kuruşuna kadar alıp yurtdışına gitmiş…
Orada mal varlığını arttırmış…
Ama ecel kapısını çalınca tüm serveti, kendisini batağa sürüklediği Dilenci Rüstem'e kalmış…
Ve o da kendisini ayrıştırmayan, karnını doyuran, ekmeğini paylaşan 'Simitçi kız öğrenci Nagehan'a oldukça yüklü bir para vererek, mükafatlandırmak istemiş…
Kıssadan hisse;
Olur mu?
Olur!
Aslında Nağehan ektiğini biçmiş oluyordu, böylece…
Ne ekersek, onu biçeriz…
İçimizde öyleleri yok mu?
Belki de siz de onlardan, yani iyilerden birisiniz..
Belki de diğer kalabalık takımdan…
Unutmayalım;
'Merhamet acımak değil, acıtmamaktır…'