Katlanılır, yaşanılır bir dünyadan çok uzaktayız.

Kapitalizm, doğayı tahrip etti, insani değerleri aşındırdı.
Sosyalizm kötü yönetildi, bürokrasiye saplandı; kapitalizmin renkli , çekici büyüsü karşısında seçenek üretemedi; halk adına halk dışlandı, birey yok sayıldı. Nazım' ın rüyası neydi...Bir ağaç gibi tek ve hür...o ağaç unutuldu...ve sistem kendi kendini lağvetti.
Kimi yaşayan sosyalist ülkeler ise faşizme rahmet okutuyor.
Kitleler  dinamizmini kaybettikçe kapitalizm ahtapot gibi her alanı sardı; yoksul halklar, filmlerle  , dizilerle şatafatlı hayat sürenlere özendirildi.
Kuşkusuz sosyalizm, vahşi kapitalizme karşı bir tepkiden doğmuştur.
Hazırlık evresinde ütopik sosyalistleri,Saint Simon, Fourier, Robert Owen' ı görürüz
Owen, en ünlü simadır ki patron olduğu halde işçiden yana tavır koymuş, fabrikasına işçileri ortak ederek kârı paylaşmayı planlamıştır.
Bilimsel sosyalizmin doğuşu ise yanlış yeri seçmiştir.Sosyalist devrimin sanayileşen ülkelerde değil, yoğun işçi sınıfının olmadığı Rusya' da olması büyük talihsizlikti; böylece arkasında kuvvetli bir işçi desteği bulamamış, daha çok bürokratlarca yürütülmüştür ; bürokratlar ve Lenin'den sonra gelen despot liderler de kaçınılmaz sonu hazırlamıştır.

Bilimsel Sosyalizmin önemli hatalarından biri de toplumların binlerce yıllık nerdeyse içgüdü haline gelmiş dinsel ve kültürel değerlerini bir hamlede değiştirmek, dönüştürmek çabasıdır; bunun baskıyla ya da köklü eğitimle
sağlanması pek kolay değildi; herkesin bilimsel düşünebileceği varsayımı çok zayıf bir olasılıktır.

Peki ne yapmalıydı sosyalistler ? Materyalizmi katılaştırmadan, dinsel değerleri tümüyle yadsımadan daha pragmatik bir yöntem bulamazlar mıydı?

Bence materyalist( özdekçi), ateist bir anlayış yerine deist bir yaklaşım daha yumuşak giriş olabilirdi. Halkların inanç savaşlarının saçmalığı için deizm iyi bir ilaç olurdu kanısındayım. Toplumları tek Tanrı inancına uyarlamak
( adapte etmek) mümkün müydü? Denenmedi, ama ateizmden daha başarılı olacağını düşünüyorum çünkü tapınma duygusu insanlık tarihiyle başlamıştır; çok köklüdür; yerine konulacak hiçbir değer onu alaşağı edemez.

Kapitalizm zafer kazanmıştır artık, önünde hiçbir engel yoktur; dinsel ve ulusal değer yargılarını kullanarak ve toplumları gösterişli bir hayata özendirerek egemenliğini seçeneksiz olarak sürdürmektedir.
Peki nereye kadar böyle... ne yapmalı...dinselliğin entelektüellere dek ulaşması, özellikle İslam dünyasında dinsel objelerin, liderlerin, tarikat, cemaat önderlerinin çok itibar görmesi toplumları kısırlaştırmakta, açlığa, yoksulluğa, kulluğa mahkum etmektedir..

Dünyamızın yeni bir oluşuma ihtiyacı vardır;  ne, nasıl, kimle, nereye...
Yanıt arayan sorular. Yazar, şair, oyuncu, dernekçi, entelektüel, siyasetçi, bilim insanıı, çağcıl örgütler, hakimler, emekçiler, mühendisler, sinemacılar, öğretmenler, doktorlar , devrimciler, filozoflar (filozofumuz  var mı?)
nereye...?
Nasıl bir yapı, nasıl bir harç ile...?