Tarih, liderler tarihidir ve kanla yazılmıştır.
Önder, lider, şef, efendi, bey, başbuğ, führer...
Vaktiyle Atatürk Üniversitesine bir parti lideri gelmişti; akın akın onun konferansına  gidiyordu öğrenciler;
beni de davet ettiler; gitmesem döveceklerdi.
Bir binanın alt katındaydı konferans salonu, bir süre pencereden içerideki kalabalığı izledim; yaşlı, genç herkes sıraya geçmiş liderin elini öpüyodu.
Zavallı insanlar dedim içimden, hadi gençler neyse o yaşlı insanlar neden el öpüyordu. Bu bir Türk geleneği miydi, hayır, Türk geleneğinde kendinden küçük birinin elini öpmek yoktur.
Oradan hemen uzaklaştım; o yaşlı amcalar adına utandım. El öpmek, kulluğun, teslimiyetin tescilidir; artık o kişi kişiliğinden sıyrılıp başka birine kapılanmıştır. " Öl de ölelim, öldür de öldürelim"
" Biz dava için varız"
" Davadan döneni vururuz"
Dava nedir...neden hiç değişmesin insan...hep aynı lidere kul, aynı düşünceye bağımlı  olmak meziyet midir...özgür irade nerede, "ben" nerede...
Tam demokratik bir toplumun lidere değil meşverete (bilenlerle bilgi alış verişi) ihtiyacı vardır. Bütün değerlerin, varlıkların kullanım hakkını bir kişiye devretmek çağdaş demokrasilerde olmamalıdır. Acaba gelecekte liderli toplum yerine, üreten, paylaşan, adil, dönüşümlü görev yapan, ehil ellerde olan toplumlar görebilecek mi yeni kuşaklar ?
Pir Sultan der ki:
"Koyun olduk ses anladık
Sürüye saydılar bizi "
Sanatçının siyasal lideri yoktur; o kimseye bağımlı değildir, çünkü sanatçı, birine yaranan, yaslanan değil, bir şeyler yaratandır.