İsmail Parin ‘usta’ diyeceğimiz gazeteci arkadaşlarımızdan biri…
Ben de 146 takipçisinden biriyim…
Önceki gün, sosyal medyada fotoğrafını gördüm;
Hastanede bitkin şekilde yatıyor!
Gözlerini açacak hali yok!
82 seveni gibi ben de ‘geçmiş olsun!’ dileklerimi ilettim…
Eline kalemini almış ve nefes almakta zorluk çekerken şunları yazmış?
Hatta ‘ÖĞREN DE YAZ!’ diye başlığını da koymuş!
Okuyalım;
‘Ferhatcığım seni her zaman sevdiğimi söyledim.
Yanlışlarına da hep uyardım.
Sende bana her zaman, ‘Senin sözünden çıkmayacağım!’ dedin.
Ferhatcığım;
Gazeteci tahsile olunmaz, gazeteci doğulur.
Örneğin Yaşar Kemal ortaokul mezunu olmasına rağmen, dünyanın en büyük yazarlarından biridir.
Sen maden ve madencilik konularından anlamazsın.
Tahsil durumun da bunları anlamaktan uzak.
Sana bu yazıları sipariş veren kim?
Bir şey yazarken, önce bir uzmanına danış.
Bu arada aklıma geldi;
O kadar etiğe önem veriyorsan; ‘lise mezunu musun üniversite mezunu musun?’ ona karar ver!

Okuyucu anlar

Okuyucu, yalan söyleyeni sevmez, doğru konuşanı sever.
Hasta yatağımda bile seni düşünüyorum çocuğum…’
Belki birçok okuyucum, bu satırları sıradan diye kabul etmiştir.
Ama öyle derin manası var ki, kitaplara sığmaz…
Medyanın durumu ya da gerçek ancak böyle anlatılır…
İsmail Parin’in hastanedeki görüntüsünü buraya koysaydım sadece şunu söyleyebilirim:
İçiniz kararır, aklınızdan hiç de güzel şeyler geçmezdi…
Şimdi konuyu yine İsmail Parin’in ağzından biraz daha açacağım..
Sanıyorum, biraz mürekkep yalayanlar acı gerçeği anlayacaktır.

Gazeteci yok!   

‘Uzun yıllar Ankara, İstanbul ve İzmir gibi illerde ulusal gazetelerde çalıştım.
Bu şehirlerde hep düzgün gazeteciler gördüm.
Gazeteciler içinde iş adamları ile ihaleler takip eden, birde iş adamlarına emirerilik yapan o gazetecileri de gördüm.
Size ihale takip eden gazeteci için bir örnek vereyim;
Bu memlekette bir iş adamı var.
Belediyelerin kültür hizmetlerini almak için ihalelere girdiğini biliyorum.
Bu iş adamına yumuşak huylu bir gazetecinin beraber katıldığına şahidim.
Hatta bir büyükşehir’in ihaleler yapan emekli olan müdürü, bu kişiler hakkında kamerada görüntülerinin olduğunu söyledi.
Hatta o gazetecinin bindiği araba, o iş adamın kiralama şirketine aittir. Şimdi benim çok sevdiğim Ferhat kardeşim de onun yoluna girmiş, ‘Kendini toparla kardeşim...
Kendini rezil ediyorsun…’
Bu arada ben de ekleyeyim:
İsmail Parin Kayserili, ama emekli olunca, yaş da ilerleyince Tekirdağ’a yerleşti…
İçimizden biri, bir özeleştiriyi ancak bu kadar güzel anlatabilir…
Anlayana saz, anlamayana davul zurna az…
Genç bir meslektaşımızı açıkça uyarıyor…
‘Yapma, etme!’ diyor…
Bakalım bu genç de, kalemini satacak mı, kıracak mı?
Okuyucularım bilir;
Ben de zaman zaman ‘duayen’ diye kendini takdim ettiren, davetlerde hep ön sıralarda olan, sahtekar ve dolandırıcıları yazıyorum…
Bunları herkes bilir ama hep görmezden, duymazdan, gelirler…