1 Nisan'ı 'kazasız belasız atlattık!' diyecektim ama olmadı…
Doğalgaz zamları geldi…
Biliyorsunuz;
1 Nisan'lar 'şaka günü' olarak kutlanıyordu, yıllardır.
Anımsıyorum:
Büyük Fotoğraf Sanatçısı ve Gazeteci komşum, meslektaşım Hüseyin Baradan, 1960'lı yıllarda 'Demokrat İzmir' gazetesinin foto muhabirliğini yaparken, 01 Nisan Günleri için, özel görüntülü haber yapardı.
Örneğin;
Bir bakarsınız lokomotif Basmane Garına girmiş!
Onlarca yaralı ve kayıp var.
Manşetten verilen fotoğraflı haber bir anda İzmir'i ve Ege'ye yayılmış.
Heyecan, üzüntü ve kaygı ile okunan haberin sonunda bir cümle size 'ohh!' diye derin bir nefes aldırıyor!
'1 Nisan!'
Yani şaka!
60 yıl öncenin teknolojisi ile yaratılan ve gerçeğinden ayırt edilemeyen görüntü, kim bilir kaç parçanın birleştirilmesi ile elde ediliyordu?
Sabır ister, görüş ister, bilgi ister, tecrübe ister…
Yoksa 'deklanşöre basmayı' ya da şimdi cep telefonları ile fotoğraf çekmeyi 'beş yaşındaki çocuklar bile' gayet yapıyor…
İddia ediyorum:
'Fotoğraf sanatçısı' olmak Hüseyin Baradan gibi olmaktır…
Yoksa bize yutturulan herkes 'fotoğraf sanatçısı' olamaz…
Sadece makinadan para kazanan fotoğrafçıdır…
Aklıma geldi:
1970'li yıllarda bir Ateş Akkor vardı, Demokrat İzmir'de…
İstanbul'dan Akşam Gazetesi'nden transfer olmuştu…
Yine dikkatinizi çekerim, İstanbul'dan İzmir'e transfer…
Şimdi gençlere bakın, Avrupa'ya gidemeyen İstanbul'a gidiyor…
İşte o Ateş Akkor, Türkiye'de belki de ilk kez, fotoğrafçılıkta bir çığır açmıştı...
Gözümün önünden gitmiyor;
Körfez'de 'yelken yarışlarını' öyle çekmişti ki, sanki kızgın güneşin altında değil de, mehtapta idiler…
Ateş Akkor güneşe karşı öyle görüntüler elde ediyordu ki, şu anda 'en iyiler' diye saydıklarımız bile eline su dökemez…
Ateş Akkor Büyük Efes Oteli'nde bir defilede ya da İzmir için önemli bir yemekli toplantıda, garsonla '10 lira' gönderen ve kendisini yanındaki hanımla fotoğrafını çekmesini isteyenin yanına gidip, 'Ben foto muhabiriyim, buranın fotografçısı değilim. Al sen bu on lirayı çocuklarına çikollata, eşine bir hediye al!' diyerek mesleğinin onurunu da koruyan bir centilmendi.
Türkiye'de belki de ilk kez Kapılar ile Kahramanlar arasında büyük bir alana bir fotoğrafı apartman boyunda büyütecek stüdyo kurdu…
Ama İzmir işte…  
Anlarsınız ne demek istediğimi…'
Bu arada, futbol maçında gol fotoğrafını kaçıran ama sonra görüntüye bir futbol topu ekleyerek ya da yapıştırarak tekrar kart üzerinden görüntüsünü çekerek sözüm ona 'gol' fotoğrafı olarak okuyucuyu aldatmaları da 'sanat' olarak kabul etmiyorum, bunu da belirmek istedim.
Bu acemilikten, öngörüsüzlükten başka bir şey değildir…
 
Saat Kulesi yıkıldı, meydan açıldı!
 
Nereden nereye?         
Büyük usta' Hüseyin Baradan'ın, yine bir başka 1 Nisan günü 'Saat kulesinin' yıkıldığı, yerle bir olduğunu gösteren Konak Meydanı'nın halini gösteren fotoğrafını anımsıyorum…
Bunu da tabiriyle hiçbir 'babayiğit' foto muhabiri ya da fotoğrafçı yarım yüzyılın teknolojisi ile yapamazdı…
Ama Baradan yaptı…
Umarım İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da Bornova Belediyesi Hüseyin Baradan'ı anımsar ve bir heykelini diker…
İzmir'in böyle gerçek değerlerine gereken önemi göstermesini diliyorum…
Yoksa birinin sevgilisinin, birinin şoförünün ve kızının ya da berberinin bir ara basın kartı aldığı gibi, ya da, bir siyasinin yakını olduğu için adlarının İzmirlilere 'Büyük kahraman' ya da 'Hizmet etmiş' gibi gösterilmesini hiç ama hiç doğru bulmuyorum…
Hele parklara, bahçelere, caddelere verilen isimlerin çoğu küçük azınlığın kulisleri ile oluyor…
'Ne yapmış?' sorusunun yanıtı da yok, 'liyakat' hiç ama hiç yok!
Son not;
İzmir'de ilk fotoğraf sergisini Serhan Benövenli isminde genç bir foto muhabiri açmıştı…
Hem de kendi imkânlarıyla…
'Gülmüşlerdi!'      
Serhan Benövenli'de İzmir'den Amerika'ya gitti, oraya yerleşti…
Arşivimde mektubunu buldum, 'Neden yazmıyorsun?' diyordu…