İzmir’deki, yarımadadaki, yani Çeşme, Karaburun ve Urla’daki RES’lerin bir çoğunun yanlış ve hatalı yerlere kurulduğunu bunun zararını çektiğimizi çevrecilerle, doğa severlerle, geleceğimizi düşünenlerle sık sık gündeme getirmeye çalıştık.
Son zamanlarda ise bu mücadeleyi ‘yalnız kovboy’ gibi bir başka kulvarda sürdüren İsvecli Madeleine Staff Kura ile tanıştım.
Önce, onunla normal sahada ve hukuk, adalet önünde mücadele edemeyince, toplumun önünde değerini düşürmek için ‘casus’ diye yafta takanlar gibi düşündüm, kendisine sordum, ‘Neden?’ 
Ama her zaman şüphe ile her kritik olaya ‘şüphe’ ile yaklaşınca acı gerçeği öğrendim:
‘Büyük patronlar, Alman işadamları ve bankaları ile ortak çalışıyorlar. Geleceğimizi tehlikeye atıyorlardı.
Doğru dürüst çalışsalar, yasaların emrettiği gibi davransalar, büyük kazançlar uğruna bir insanımızı, bir hayvanımızı, bir canlımızı, bir karış toprağımızı ne bırakır, ne da bunlara veririz.
Napolyon ne demiş?
‘Para…para… para!...’
Nedense bu arada hangi taşı kaldırırsanız karşınıza ‘Napolyon’ yani para ve güç çıkıyor…
Ama unutulan bir nokta var;
O da gerçek Türk adaleti…
İnsanların her şeye rağmen tartıda doğrudan yana taraf olduğu…
Bu arada çeşitli görüşler oradan oraya savruluyor:
Örneğin;
Bazıları ‘Tezek yakarak otururuz!’ diyor…
Yani her şartta da olsa, RES’lerden yana çıkıyor.
Ben de karşı değilim ki; 
Ama yerinde ve zamanında olmalı..
En basit trafik kuralı nedir?
‘Yol ve hava durumuna göre!’
Bizim yöremizde ne Çeşme’de, ne Urla’da, ne Karaburun’da nedense şartlar sadece RES’lerin para kazanmalarına göre ayarlı…
Göz yumamayız..
Bu arada bilmeyene duyurayım;
Hani güzel ülkemizin bir güzel köşesinde ‘atom santralı’ bin bir söylenti ve iddiaya rağmen sürüyor ya, önceki japon Başbakanı daha geçen hafta şu açıklamayı yaptı:
‘Türklerden ben rica ettim, atam santralını biz Japonlar yapsın diye.. Ama şimdi pişmanım…
Şimdi olsa kesinlikle ricada bulunmazdım!’
İsteyen araştırır bulur ve nedenini de öğrenir.

 
*

Bir başkası ise şöyle diyor:
‘Türkiye'nin elektrik enerjisine ihtiyacı var. 
Çeşme daima rüzgârlı bir yer. 
Herhalde gidip hiç rüzgâr almayan iki dağın arasında yapmayacaklar.
Hepimizin evde elektrik ihtiyacı var.
Ben kendi evimin üstüne küçük bir tane takmayı düşünüyorum. 
‘Gidip nerde yaparsanız yapın benim arka bahçemde istemiyorum!’ demek biraz doğru değil.
Hepimiz elektrik tasarrufu yaparsak RES’lerde ihtiyaç kalmaz. 
Benim evde klima yok, kombi yok, bulaşık makinesini çok nadir kullanırım. Suyum güneş enerjisi ile ısınır. 
Aylık elektirik faturası 50 TL geçmez. Elektrik tasarrufu yapalım, ona çalışalım…’

 
*

Şu görüşe ne demeli?
‘Türkiye’nin daha temiz yöntemlere ihtiyacı var, akıllı insanlara ihtiyacı var, mesela deniz dalgaları, 500 kat daha fazla enerji veriyor. 
Ormanları delik  deşik etmek mi gerekir? 
Manzarayı pisliğe çevirmek mi gerekir?’
Bu arada bir anımı paylaşayım:
Sanıyorum beş ya da altı yıl kadar önceydi.
Lüks bir otelde buhar enerjisi yöneticilerinin toplantısına davetli idim.
Konuşmalar sırasında ‘başkan’ olduğu belirtilen bir kişi bilgilendirme sırasında şunu söyledi:
‘Bir gazete bizi destekliyor, biz de onları ilan ile besliyoruz….’
Tabii ki kentin ismi de konuşuldu, gazetenin de…
Benzer sistem Amerikalılar tarafından Bergama’daki altın madeni sırasında da aynen yürütülmüştü.
Birileri o günlerde zengin oldu ama şimdi sürünmek üzereler, çalışanlarını dolandırmakla yaşamlarını sürdürüyorlar.
Hepsinin tanıkları da var, bilenleri de…