Büyük Şehir Belediyemizin ulaşımı kolaylaştırmaktan yana girişimlerine müteşekkirim. Sayelerinde araba kullanmaktan vazgeçtim. Bir taraftan sabah ve akşamüstü yürüyüşleriyle günlük fizik aktivitemi yerine getirirken diğer taraftan trafik stresinden uzak yaşıyorum. Bundan ötesi de can sağlığı. Ancak bir maruzatım var ki çok önemli. Halkapınar'dan kalkıp, Talatpaşa / Alsancak üzerinden Mithatpaşa/Konak yoluyla Balçova, Narlıdere ve Üçkuyulara gidip dönen otobüslerden bir kaçı hariç çoğu perişan durumda. Salı sabahı (9Nisan) bindiğimse berbattı. Yol boyu şoförün arkasında zıngırdayarak sallanan camı tutarak geldim Halkapınar'a. Yaklaşık 1cm kalınlığında, aynı zamanda reklam panosu olarak da kullanılan, koskoca bir cam. İner inmez şoförü uyardım  "yolcular kadar sizin de hayatınız tehlikede" diye. Şoför "merak etmeyin hallederim" diyerek beni rahatlatmak istedi ama konu benim rahatlamam değil ki. Can güvenliği! Ayrıca asıl sorumluluk şoförden ziyade yol yorgunu otobüslerin trafiğe çıkmasına izin vererek, sürücü / yolcu / yaya, her bir insanın hayatını tehlikeye atanlarda değil mi? Metronun hizmete girmesiyle çoğu otobüs yenilendi yenilenmesine ama yol yorgunu eskiler de yolu yokuşsuz semtlere yönlendirildi. Adı üstünde "yorgunu yokuşa sürmenin anlamı yok" misali sık, sık yolda kalacakları biliniyordu çünkü.

Otobüslerin bu denli yıpranmış olması bir taraftan can güvenliğini tehdit ederken diğer taraftan seyahatin rahat ve huzurunu kaçırıyor. Kırık, dökük koltuklarda oturmak ayrı, ön bariyeri kopmuş koltuklarda oturmaya çalışmaksa apayrı bir dert. Her iki şekilde de tutunmadan oturmak mümkün değil. Kıvrak dönüşlerde kayarak, en ufak frende savrularak düşme tehlikesi var. Çoğu şoför öyle duruş ve kalkışlar sergiliyor ki ne yaşlı tanıyor, ne çocuklu, ne de engelli. Aklı olan yaşlı ya da engelli bu otobüsleri tercih etmiyor zaten. Es kaza tercih etmişlerse de başkasının yardımıyla binip inebiliyorlar. Basamakların yerden uzaklığı birilerinin "hoppacık" yaptırmadan bindirip indirilmelerine izin vermeyecek kadar yüksek çünkü. Yararından çok zararı var yol yorgunu otobüslerin. Bebekli aile, yaşlı ve/veya engelli de yararlanamıyorsa geriye kim kalıyor? Eli ayağı tutan gençler ya da genç erişkinler. E onlarda insan ve insana yakışır koşullarda seyahat etmek isterler. Değil mi?

Seyahatlerde rahat ve huzurun önemi bilinir. Uzun yol kadar kısa yol seyahatleri için de geçerlidir bu. En önemlilerinden biri havalandırma ise diğeri ısıtma-soğutma sistemidir ki yeni sistem klimalarla artık üçü bir arada. Isıtıp soğuturken aynı zamanda havalandırıyorlar da.  İçerdeki havanın temizlenerek ısıtılması-soğutulması işlevi sağlık için de biçilmiş kaftan. Ancak klima filtrelerinin de sık, sık temizlenmesi koşuluyla tabii. Polenler, mikroplar filtrelere asılı kalıyorlar çünkü. Yol yorgunu otobüslerse kaloriferlidir sadece. Kapılarının her bir yanı ikişer karış açıkken kalorifer de neyin nesidir bilinmez ama soğuk havada titreyerek sıcak havada terleyerek seyahat etmek zorunludur bu otobüslerle. E birde insanoğlunun temizlik, aksırıp öksürme gibi alışkanlıklarından da dem vurmaya kalkarsak can güvenliği yanı sıra sağlığı ilgilendiren çok başka konular da girecek işin içine ki sonu gelmez bu yazının.  Yazılacak tek bir şey kalıyor sonuç olarak; önce can güvenliği ve sağlık, sonra trafiğin selameti ve elbette yaklaşan yerel seçimlerde hedeflenen başarı da göz önünde bulundurularak bir an önce tedavülden kaldırılmalıdır bu otobüsler. Akıllı insan kaldırır. 
Moliere der ki "yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz"