İnsan eliyle yaratılan zararın bilançosudur pandemi. Yaşanası bir doğa bırakılmadı ki canlıya. Koruyucu sağlığı ötelemenin de payı var bu bilançoda. Oysa tedaviyi öncelemenin maddi getiriden ziyade maddi, manevi götürüsü olduğunun halen farkında değil dünya. Keza ülkemde. Koruyucu sağlık birey, aile ve toplum yanı sıra çevre sağlığını da gözetir. Sağlıklı olmanın ve sağlıklı kalmanın çevre sağlığını korumakla mümkün olduğunu bilir. Geleceği tehdit eden açlık, susuzluk, oksijensizlik ve bunlara bağlı gelişen hastalıklar, ancak özellikle bulaşıcı hastalık salgınlarından çevreye, doğaya sahip çıkmakla korunacağını da.


Depremle gelen felaketlerde de durum aynı. İnsan eliyle yaratılan ihmalin bilançosudur felaketler. Depreme elverişli coğrafyamız olduğu bilindiği halde yıllar yılı hiçbir önlem alınmamış, rağmen depremlerde ders olmamış, uzman uyarıları hoş bir seda olarak kalmışsa kulaklarda Maraş depremiyle gelen felaketin katliama dönüşmesi kaçınılmazdı. Resmi rakamlara göre elli bini aşkın can kaybı olduğu, altı bini aşkın binanın yıkıldığı, resmi kurum binalarının ağır hasar gördüğü, yıkılan binalar arasında okul, hastane binalarının da yer aldığı belirtildi. Can kaybında durumun belirtilenden de vahim olduğu herkesçe bilinen bir gerçek.


Kalıcı çözümlere ihtiyaç var. Ancak çözüm oluştururken coğrafi yapı yanı sıra sosyal ve ekonomik özelliklerin göz önünde bulundurulmasına da. Ki hatta dijital dönüşüme dayalı alt yapının bugünden yarına neler gerektirdiğine de. Ülkemizi yöneten, yönetmeye talip siyasi otoritenin artık vadetmeyi bırakıp iş yapması gerek. Son iki yılın bilançosu vaatlere tahammül kalmadığının da göstergesidir. Dolayısıyla çözümler kalıcı olduğu kadar ivedilikte gerektirmekte. Başta sağlık ve eğitim olmak üzere tüm hizmet alanlarında pandemi ve depremle gün yüzüne çıkan eksik, yanlış ne varsa bir an evvel giderilmesi gerektiği yani.


Bir ülkenin uygarlık göstergeleri eğitim ve sağlık ise işe hastane ve okul binalarına öncelik verilerek başlanmalı. Hastane ve okul binalarının nerede, nasıl ve ne şekil konuşlanmaları gerektiğine dair dijital dönüşümle başlayan beyin fırtınası pandemi ve depremle daha da hızlandı. Okul, yalnız ilim irfan yuvası olmayıp, aynı zamanda çocuk ve gencin sosyalleştiği yer ise anaokulundan yükseköğretime sosyal olanakların elverdiği genişlikte kampüsü olmalı her okulun. Ki olası bir deprem durumunda bir araya gelip, toplanabilecekleri bir alanları da olabilsin öğrenciler ve okul çalışanlarının.


Keza hastanelerinde. Şehrin sağlığa zararlı ögelerinden uzak sessiz, sakin yerlerde konuşlanmalı yataklı tedavi kurumları. Temiz havanın solunabileceği, kısa yürüyüşlerin yapılabileceği büyüklükte bir bahçesi de olmalı ki olası bir deprem durumunda bir araya gelip toplanabilecekleri bir alanları da olabilsin hastalar ve sağlık çalışanlarının. Deprem yönetmeliği yanı sıra dijital dönüşümde göz önünde bulundurulmalı yeni inşa edilecek binalarda. Ancak asla ulaşım sorunu olmamalı hastanelerin, okulların. Yerel yönetimlerin sorumluluğunda olmalı ulaşım.


Hali hazırda hizmet veren hastane ve okul binalarının depreme dirençli hale getirilerek kullanılmaları sağlansa da bir süre sonra hızla gelişen teknolojiye ayak uydurmakta zorlanıp yetersiz kalabilirler. Ancak depreme dirençli hale getirilen hastane binalarının koruyucu sağlık, ayaktan tedavi, evde bakım ve acil sağlık hizmeti verecek şekilde değerlendirilmeleri, çoğu binanın bodrum katında can güvenliğinden yoksun hizmet veren aile sağlığı çalışanları içinde çözüm olabilir. Halk içinde. Hizmetin ulaşabilir olması hizmetin kullanılabilir olmasını sağlayan en önemli ögelerden biridir çünkü.