Hayatın bir yılı daha geride kaldı. Bir yıl daha yaşlandı ama bir gıdım akıllanmadı insan. Âlim olmaya gerek yok. Göz var izan var. Ekilende biçilende ortadadır. Albert Einstein “Aptallara göre insanlar; ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil gibi kategorilere ayrılırlar. Hâlbuki bu kadar karmaşık değildir. İnsanlar sadece ikiye ayrılırlar: İyi insanlar! Kötü insanlar!” der. Doğruda söyler. Sağlık yerine hastalık. Huzur yerine huzursuzluk. Mutluluk yerine mutsuzluk. Barış yerine savaş tercih edilerek yaşanıyorsa aklı kadar yüreğini de karartmış demektir kötü insan. Kararttığı da ortadadır. 


Yılların hikâyesidir bu. Salt bugüne özgüde değil. Üzüm üzüme baka baka kararır misali karardı insan. Karardığı kadar da kararttı. Ardı arkası kesilmeyen kötülükleriyle kısır döngüye soktu evreni. Olumluya koşullanamadı evren. Derken sağlığın yerini hastalık, huzurun yerini huzursuzluk, mutluluğun yerini mutsuzluk, barışın yerini savaş aldı. Kötünün yaşayıp yaşlanacağı yere dönüştü dünya. İyinin nasibine de dertleri zevk edinerek yaşamak düştü ki bugüne değin iyiler sayesinde korunmuşken denge. Kalan iyilerde kararırsa kıyamet günü yakındır. Kıyamet, ayağa kalkma, dirilme anlamında bir sözcük. Kıyamet günüde, dünyanın sonunun geleceği ve tüm insanların mahşerde toplanarak hesap vereceğine inanılan zaman dilimi olarak açıklanır. “Dünya Merkezli Evren” anlayışında; dünyanın sonu, evreninde sonu olarak algılanan kıyamet günü ile ilgili çok sayıda inanç ve kehanet yanı sıra bilimsel öngörülerinde olduğu belirtilir. Evrenin sonsuza dek genişlemesini sürdüreceği, soğuyacağı, hatta donacağı veya tekrar kendi üzerine büzüşeceği veya bir yırtılma ile yok olacağı yani. Doğal afetlerin giderek artan şiddetiyle bu bilimsel öngörü örtüşür mü bilemem ama dünyanın her bir yerinde yaşanan felaketlere bakılırsa pek hayra alamet bir durum da değildir bu. Yıllar yılı insan eliyle yaratılan ihanetin bir bedeli olsa gerek bu intikamda. 

Kötülüğün her türünü durdurmaktan yana kararlar alıp, uygulayan ülkelere karşın umursamayan ülkelerde var. Bindiği dalı kesmek gibi bir eylemdir bu. Ucunun kendisine dokunacağını bile isteye kötülük yapmak yapabilmek yani. Her ne kadar her ülkede siyasi kontrolü elinde tutan hükümetlerin aldığı kararlarla yaşanıyor ise de tüm bu olumsuzluklar, daha da doğrusu kötülükler; yerinde ve zamanında itiraz etmekte pasif kalan muhalefette sorumludur tüm bu kötülüklerden. Gerek kendi ülkesi ve gerekse dünyayı ve derken evreni karartacak sonuçlarından da tabii. Dünya, yaşamak için tehlikeli bir yer ise kötü insanlar yüzünden değil, hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikelidir (Albert Einstein) çünkü.


 “Dünyadaki kötülüklerin sebebi sadece kötüler midir? Etliye sütlüye karışmayan, elini taşın altına koymayan, sorumluluk almayanlarda tüm bu kötülüklerin sebebi değil midir? Sorarım size “kimdir iyi insan?”. Kimseye kötülüğü olmayan gerçekten iyi biri midir? Ona “kime ne iyiliğin dokundu?” diye sormak gerekir. Kötü zaten kötülük yaptığı için kötü değil midir? O halde kötü olanın kötülük yapmasına değil kötülük yapabilme cesareti bulmasına hayret etmek gerekir. İşte bu cesaret sadece kendine iyi olan pasif iyilerden gelir. Kur’an bizden aktif iyi olmamızı ister. Kendimiz dışındakilere yönelik yaptığımız iyiliklerimizi imanımızın ölçüsü sayar. Kur’an Ayetleri üç sınıf insandan söz eder. Birincisi kendine zulmeden kötüler. İkincisi ortalama bir yol tutturan pasif iyiler. Üçüncüsü ise iyilikte öncü olan aktif iyiler. Yolumuz aktif iyilerin yolu olsun. Rahman olan Rabbimiz aktif iyilerden kılsın bizleri”. 


Ömer adlı diziden alıntıdır bu sözcükler. Senaryo gereği bir vaaz sırasında kullanılan sözcükler bunlar. Vaaz, herhangi bir din adamı tarafından dini bir yükümlülüğü yerine getirmek üzere din ile ilgili konularda dinleyenleri aydınlatmak ve kalpleri huzura kavuşturacak sözlerle insanlara doğru yolu göstermek amacıyla yapılan bir çeşit hitabet türü olarak açıklanır. Her zamankinden daha çok ihtiyaç var insanlığa dair vaazlara. Keşke bu vaazda olduğu gibi dini konular yanı sıra insanlığa dair konulara da yer verilse her vaazda. Sevgi ve barıştan yana bir dünya oluşturmanın zamanı geldi de geçiyor. Elde ne olanak varsa kullanılmalı; örgün ve yaygın eğitimlerin yanı sıra gerek kamu spotları ve gerekse dizi, film, tiyatro senaryolarıyla insanlara ulaşarak aktif iyi insan olmaya özendirilmeli dünya. Yeryüzündeki şartların düzelmesi yalnız bilimsel buluşlarla değil, ahlaklı bir yaşam düzeninin gerçekleşmesine de bağlıdır (Albert Einstein) çünkü. Ahlakın arkasında ilahi bir güçte yoktur, ahlak tamamen insani bir konudur (Albert Einstein) ayrıca.

Geçen yıldan bu yıla devrolan tek bir güzellik var ki o da 100. yılını kutladığımız Cumhuriyetin ikinci 100 yılına girilmiş olması. Her ne kadar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunacak tıynette; aklı ve yüreği kararmış kötü insanlar varsa da ülkemde Türk istiklal ve Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa edecek tıynette; aklı ve yüreği kararmamış iyi insanlarda var elbet.  Cumhuriyeti sonsuza dek yaşatacak ve hatta yaşatacak nesilleri oluşturacak tıynette; aktif iyi insanlar onlar.  “Yurtta sulh! Cihanda sulh!” sözleriyle ülkesinde ve dünyada sevgi ve barıştan yana olduğunu ifade eden Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün neslidir aynı zamanda onlar.