Fetih 1453 filmine gittim. Filme gidip seyretmeden bu yazıyı yazmayayım dedim. Yani izlemeden yazanlardan değilim. Bu bir film. Ama bizde filmler vesilesi ile güncel ne kadar siyasi-sosyal konu varsa tartışılır. Olsun. Tartışılsın. Sonuçta bir sinema filmi olduğu unutulmadan. Fetih 1453, Yeni-Osmancılık yönünden eleştirildi, günümüze atıflar olduğu yönünden eleştirildi, pahalı film denmesine rağmen aslında ucuz prodüksiyon olduğu yönünden eleştirildi ve yabancı filmlerden-Hollywood'dan-alıntı-çalıntı olduğu yönünden eleştirildi.

Mesela sinema yazarı ve  TV'de sinema programları yapan Ömür Gedik film için kısaca "Olmamış" dedi.
*   *   *
Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil "Holivut'un Fethi" başlıklı yazısında Fetih 1453 filmi için Gladyatör filminden, Troya, Yüzüklerin Efendisi,ve Cesur Yürek filmlerinden sahnelerin birebir aynen alındığını yazdı. Kimi internet sitelerinde Yılmaz Özdil, "Fetih 1453" için "çakma" dedi, kimileri de "çalıntı" dedi diye yazılar çıktı.
Ben film yapımcılarının adına konuşamam, emek verenler kendilerini savunabilirler. Savunmuşlar da. Yapımcı Faruk Aksoy şöyle savunmuş kendini: "Filmin, savaş kulelerinin yanması, devrilmesi, oklardan korunmak için kalkanların kaldırılması, üzerine hızla gelen bir şeyi savuşturmak için oyuncunun geriye eğilmesi ve bu planın yavaş çekilmesi (zaten normal hızda çekilse seyircinin fırlatılan nesneyi algılaması mümkün olmayacak, ama ne gam laf söylenecek ya) gibi bazı sahneler, olağanüstü bir zorlamayla Holywood filmlerinin sahnelerine benzetilmiş. Bu iddiaları büyük bir tebessümle okuduk hatta biz benzerlik açısından daha da ileri gittik. Sadece 5-6 filmden alıntı yapmadık . Yüz binlerce filmden yaptık. Öyle ya, o filmlerin de birer yönetmeni var. Eyvah bizim de..senaristleri var, aa bizim de... onlar da filmlerine müzik yapmışlar. Biz de yaptık... vs, vs."
          
Bense konuyu başka bir boyutundan ele alacağım.
*   *   *
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi

Nedense kendimizi ya aşırı küçümseriz ya da aşırı abartıp yüceltiriz. Bu tavrımız neredeyse kanımıza işlemiştir. Film eleştirileri karşısında kendimizi hemen yüceltmeyeceğim, hamasi nutuk atmayacağım, ama o kadar da değil diyeceğim.
Yılmaz Özdil hatırlar mı bilemem, şu anda yazdığı gazetenin, Hürriyet'in ikinci sayfası sağ alt köşede bir çizgi roman yayınlanıyordu yıllar önce. Bursa'da Setbaşı'nda, Mahfel'de gazete bayii gazeteleri ters yerleştirmeyi keşfetmeden önce çocuklukla gençlik arasında Hürriyet Gazetesi ipteki mandalından usulca alınır, ikinci sayfadaki çizgi roman okunur ve gazete tekrar mandalla yerine asılırdı. Para vermezdim Tarkan'ı okumaya. Ama her gün illa ki aynı yöntemle okurdum. Sonra Karaoğlan, Malkoçoğlu, Kara Murat, Tarkan filmlerinin hiçbirini kaçırmadım. Rahmetli dedem çok okurdu. Dedemin bavulu kitap doluydu. Kan Kalesi, Hz. Ali'nin Cengi, Battal Gazi, Köroğlu çocukluğumda okuduğum, hatta dedemin okuyup benim dinlediğim romanlardı. Bursa'ya gelmeden de Anadolu'nun ortasında, bozkırda soğuk ve uzun kış geceleri çatırdayan odun ateşinde ocak başında ihtiyar bir masal anlatıcısının masallarını dinlerdik, uyuyana kadar. Biz çocuklar uyusak da masal anlatıcısı anlatmaya devam ederdi, bizim uykumuzda da dinlediğimizi farzederdi, ki doğruydu bu. Biz çocuklar uykuda da düşle gerçek arsında masaldan masal yaratarak, önceki günler dinlediğimiz masalları birbirine harmanlayarak yeni masallara yolculuk ederdik.
Yıllar, yıllar sonra Yüzüklerin Efendisi diye bir kitap basılıp filmi de yapılınca benim çocukluğumun masalları farklı ad ve farklı düşlerle yeniden canlandı. Yüzüklerin Efendisi'ndeki bütün masallar benim çocukluğumda karlı gecelerde ocak başında dinlediğim masallardı. Bize masal anlatanlar da ne Tolkien'i biliyorlardı ne de Yüzüklerin Efendisi filmini. Ne roman yazılmıştı, ne de film çekilmişti.
Sonra Homeros okudum. İlyada destanını Homeros'tan okuyup, destanın geçtiği yerleri karış karış gezince o destanın içinde yaşadım ve yeniden yarattım düşümde
Bir gün Gladyatör diye yabancı bir film geldi sinemalara. Çocukluğum depreşti ve kahramanlık filmlerine merakımdan gittim, seyrettim. Bir burukluk oldu içimde. Bu filmi ben biliyorum dedim. Biliyorum ama nerden, nerden diye düşünürken imdadıma Tarkan çizgi romanın çizeri merhum Sezgin Burak'ın kızı Mine Sezgin Burak yetişti. Mine hanım en nazik ifadeyle, babasının eserinin çalındığını söyledi.
Galadyatör adeta Hollywood Tarkan'ı idi. Çalıntı-benzerlikler haddinden fazlaydı. Sezgin Burak'ın 70'li yıllarda Avrupa ve Amerika'da da İngilizce, Fransızca, Almanca yayımlanan Tarkan serisini bütün dünya tanımıştı. Bu kadar benzerlik Avrupa'da ya da Amerika'da olsa, davalar açılıp büyük tazminatlar istenirdi.
           *   *   *
Beni bu yazıyı yazmaya iten deyişi bir kez daha yazayım: Mal sahibi, mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi? Aman yanlış anlamayın. Bu söz bana ait değil. Yunus Emre'ye ait.
Bu arada ünlü edebiyatçılar İrlandalı yazar James Joyce'un Ulysses'i, İngiliz yazar Shakespeare'in Troilus ve Cressida'sı, Roma'lı şair Virgil'in Aeneid'i Homeros'un destanlarından İlyada ve Odessa'dan önemli izler taşıdığını yazdılar.
*   *   *
Fetih mi Gladyatör'den ç(alıntı)
Gladyatör mü Tarkan'dan ç(alıntı)?
            
Bu soruların yanıtını tekrar bulmaya çalışalım, bakalım hangi sonuçlara ulaşacağız?