Fırıldaklık sadece topaçlara has bir özellik olmayıp, insan vücuduna haiz kişi ve bu kişilerin oluşturdukları gruplarda da kolaylıkla görülebilir.
Apo ile görüşenin şerefsiz ilan edildiği, sonra ben özlemedim ki seni kedi özledi hesabı, ben görüşmedim adamım görüştü mazeretlerinin üretilmesi suretiyle ısınma turları atılan, sonra da elbette görüşeceğiz görüşmezsek problem olur diye gelinen haldir mesela fırıldaklık.
Fırıldaklık bir karakter meselesidir. 1980 darbesini yapan "Our Boys"ları yargılamak için 2010'da güven oylaması tadında referandum yaptıranların, ölmüş ama haberi olmayanları tırışkadan yargılayarak mahkum etmeleri suretiyle, aslında o darbeyi yapanların ülkeye attıkları en büyük kazıklardan biri olan %10'luk seçim barajını savunmaktır fırıldaklık. Ki, o seçim barajı 1 gramdan daha az bile olsa onuru olan insanlar için büyük utançtır ve seçim barajı %10 olmasın da %5-%3 olsun soytarılığı da aynı tip/derecede ahlaksızlıktır. Ha banka soymuş ha araba çalmış, ha adam öldürmüş ha hayvan öldürmüş: hırsızsındır, katilsindir. Demokrasilerde seçim için bir baraj koyarak insanlara, boyu tutmadığı için arabanın ön koltuğuna oturtulmayan çocuk muamelesi yapamazsınız. Yapanların gelişmiş ülke olması da onları kurtarmaz; çünkü insanlık, gelecek düşünüldüğünde hala geridedir.
Öğretmenlik yaptığım dönemde talebelerimden biri, 10 Kasım etkinlikleri sırasında Atatürk'ü hiç sevmediğini, ondan nefret ettiğini söylemişti, konuşma sırası ona gelince. Tüm sınıfın gözleri pörtlemişti bunları duyduğunda; yani henüz alışmamıştık böyle cümlelere. "Neden sevmiyorsun Atatürk'ü?" diye sorduğumda, Atatürk'ün büyük dedesini astırdığını söylemişti, İstiklal Mahkemelerinde. Tıpkı vakti zamanında, Asteğmen Kubilay'ın başını kesmek suretiyle şehit eden cani sürüsünün elebaşı olan Derviş Ahmet'in torunu olup; çocukluk arkadaşı Nedim Çakmak'ın ifadesiyle, Manisa sokaklarında dolaşırken "dedemin intikamını alacağım" diyen Bülent Arınç gibi... Tıpkı dedesinin intikamını almak için Anıtkabir'de her devlet töreninde "put gibi" durup cumhuriyeti yıkma amacından vazgeçmemek, aksine put gibi dururken Cumhuriyetin altını gece gündüz oymaktır fırıldaklık mesela. 
Fırıldaklık tarihin çeşitli dönemlerinde farklı isimlerle ortaya çıkmıştır. Onlardan biri "takiye"dir. Bir kişinin tehlike anında, tehlike geçene kadar, tehlikeden zarar görmemesi için başka bir kimliğe bürünmesi... Üstelik fırıldaklık dediğimiz şey de dinen caiz hale getirilmiş ve meşrulaştırılmıştır. Mesela en büyük fırıldaklıklardan biri İslam dinine mensup bir kişinin dinden çıktığını söylemesidir ki, dinden dönmek büyük bir günah ve hatta ölüm nedenidir... Ta ki kişi, buna zorlandığını söyleyene kadar. Belki de işte burasıdır "AKP Müslümanları"nı, anamız babamız gibi geleneksel Müslümanlardan ayıran. 
Fırıldaklık mesela, bunca yıl demokrat solcu vb. tanınırken, Tayyip Erdoğan'ın tarih mahkemesi önünde suç ortağı olduğu katliamları alkışlamak, alkışlamasa bile ama'lı cümleler kurup onu ak'lamaya çalışmaktır... "Tayyip Erdoğan'ın anasına sövdüler, o da Berkin'in anasını yuhalattı" demektir mesela... İş almak için, reklam almak için, karşılık için onurdan, kimliğinden vazgeçmektir. Yavuz Bingöl gibi olmaktır mesela.
Fırıldaklık, delikanlılıkla kapışır ve tüfekle yakından ilişkilidir. Tüfek icat olduğunda mertlik bozulmuştur çünkü. Fırıldaklık delikanlılığı öldürür. Üzerine çarşaftan bozma, tül perdenin güpürlerinden kesilmiş kefen giyenlerin askere gitmemek için kredi çekip, arsa satıp "bedel ödemesi"dir. 
Fırıldaklık dün söylediğinin aksini yapmaktır. Biz fakir fukaranın partisiyiz, yoksullar askerlik yaparken zenginlerin yapmaması toplumsal vicdana nasıl sığar falan demektir. Hikaye okumaktır fırıldaklık. "Sifani" meselesidir. 
Devletin paraya ihtiyacı vardır ama ihtiyaç duyulan para ne devlette vardır ne millette... Acil paraya ihtiyaç duyulmaktadır, çok paraya... Bedel dedikleri şeyin 30 değil de 18 bin olmasının nedeni budur.  
1957 yılında John F. Dulles, senatör Wiley ile yaptığı sohbette Türk askerinin maliyetinden bahsederken onun 6 bin dolara mal olduğunu, Amerikan askerinin ise 90 bin dolara mal olduğunu söyler. 
*
1 Dolar 2,32 TL'den hesaplanırsa 18 bin TL, 8024 dolar yapar ki bu da 57 yılda bir askerimizin fiyatının 2064 dolar arttığını gösterir.
Allah bereket versin.
Cemil Meriç "Biz hepimiz, kendi basit menfaatlerimizi hakikat sanan gafilleriz" der ve doğrudur.
Herkes çıkarlarını gerçekleştirmek için döner durur, fırıldak gibi.
Talep 1: Askerlik parayla değil gönüllülükle olsun.
Talep 2: Farkını veren üst rütbelerle de askerlik yapmış kabul edilsin. Mesela teğmenliğin bedeli 50 bin, albaylığın bedeli 100 bin, kurmaylığın bedeli ise 200 bin olsun. Paşalık ise sadece AKP'lilerin çocuklarına ücretsiz olarak verilsin.