Haziran gelip okullar da kapandı mı yazlıklara yerleşilir. Eylül Ekim demeden de geri dönülmez. Ancak yılın altı ayını İzmir’de altı ayını yazlıklarda geçiren, ya da yıl boyu gidip gelenler de var tabii. Yaz bir telaştır, gelir geçer. Anlaşılmaz bile nasıl geçtiği. Aslen sonbaharda dinlenilir. Kalabalık çekilmiştir. Denizin havuz, havanın limonata kıvamına (ne tatlı ne de ekşi misali ne soğuk ne de sıcak) geldiği olağanüstü güzel bir dönem. Hava ve denizin tadına doyum olmaz sonbaharda. Sonbahar yaklaşırken Ramazanı geride bırakmış olacağız. Yaz aylarına denk gelmesi nedeniyle “izindi” “tatildi” derken doğru düzgün soluyamadık mübarek ayın havasını. Gerçi yazlıkçılar arasında da orucunu ibadetini bırakmayan çok insan var. Komşularımın sahur, iftar ve ibadetlerine eşlik edemesem de geleneklerimizin, göreneklerimizin sürdürüldüğünü hissetmek ayrı bir huzur, ayrı bir keyif, apayrı bir zevk tabii.

Hafta sonu oldu mu şehrin sıcağından kaçan kaçana. Güzel İzmir’in her yanı tatil beldesi! Çeşme, Foça, Balıklıova ve Gümüldür İzmir’e en yakın olanlardan. Biraz daha zorlanılırsa Karaburun, Kuşadası ve Ayvalık da var. Ki yeni yol yapımı tamamlandığında Karaburun da yakınlaşacak. Yaz aylarında hafta sonu trafiği genelde çalışanların gidiş dönüşleri nedeniyle yoğunlaşmakla birlikte İzmir dışından tatil beldelerine gelenler de var tabii. Ki özellikle Alaçatı’nın keşfiyle Çeşme’nin yarı nüfusu yaz aylarında İstanbullu artık diyebilirim. Yeni işletmeler açıldıkça sürekli kalan İstanbullular yanı sıra hiç üşenmeyip hafta sonu için mekik dokuyanlar da var. Yıllar öncesi gidiş gelişleri anımsadıkça “iyi ki otoban yapıldı” diyorum. Pazar akşamüstü dönüşlerinde saat on dokuz civarı Çeşmeden yola çıkıp yirmi üç civarı İzmir’e vardığımız günleri unutmak mümkün değil. Çeşme’nin nüfusu yaz aylarında en az beşe katlanırdı çünkü. Son yıllarda ki kalabalığa bakarsak ona katlanmaktadır her hal. Mesafelerin kısaltılmasından ziyade yolların güvenli hale getirilmiş olması önemli! Özellikle çift yönlü yollar trafik kazalarına bağlı sakat kalma ve ölümleri büyük oranda önlüyor. Gençler arasında hıza bağlı motorlu taşıt, ancak özellikle motorlu bisiklet kazalarından ölümler halen dünyada ve ülkemizde ilk sıralarda yer almakta ne yazık ki. Yaklaşık otuz yıl önce Urla Devlet hastanesinde ( o yıllarda adı Urla Kemik Hastanesi) çalıştığım günleri anımsadıkça yaşanan vahameti çok daha iyi anlıyorum. Çeşme yolunda yaşanan trafik kazaları katliam gibiydi adeta. Gece gündüz gelen yaralı ve/veya ölü sayısının çokluğu nedeniyle rutini yürütmekte zorlanırdık. Durum o kadar vahimdi yani. Ancak yollar ne kadar iyileştirilirse iyileştirilsin trafikte seyir halindeyken dikkati elden bırakmamakta da yarar var tabii. Ki yaklaşan bayram nedeniyle trafiğin daha da hareketleneceği göz önünde bulundurulursa dikkati iki kez daha elden bırakmamak gerekecek demektir.

Ramazan, bir diğer adıyla Şeker Bayramımız başlıyor. Kutlu olsun herkese. Allah kabul etsin tutulan oruç, edilen ibadetleri. Sıra geldi bayram ziyaretlerine. Eş, dost, akraba, komşu kim varsa bir araya gelme zamanı. Hani denir ya “küslerin barıştığı zamandır bayramlar”. Bir araya gelip, sohbet edeceğiz kahve, çikolata, kahve, şeker, ya da kahve, lokum eşliğinde. Çay da demlenebilir tabii. Olmazsa olmaz tatlı, yani baklava, kadayıf ya da kalburabastı, ikramları yanı sıra limon kolonyamızı da unutmayalım. Her zaman ferahlık verse de yaz günü bir başka hissedilir limon çiçeğinin kokusu kadar kolonya sı da çünkü. Asıl unutmamız gereken “her şeyin azı karar çoğu zarar” gerçeği. Şekerin az tüketmenin bile sağlığa verdiği zararlardan (kalp-damar hastalıkları, diyabet, kanser) yola çıkar isek karar tüketen kadar ikram edene de bağlı. Bu bayram trafik ve şekere karşı dikkatli olalım yeter.