Soma faciasını izliyor, okuyor, dinliyor, değerlendiriyorum. Suçlu ben miyim? Utanıyorum...

Köşe yazılarını okuyor, suçlamaları, eleştirileri, yorumları değerlendiriyor, soruyorum. Suçlu ben miyim?  Utanıyorum.

Belki de toplumun bir bireyi olarak yapabileceğim şeyler olduğu halde yapmadığım için de suçluyum. Siz de suçlusunuz. O da...

***

Biz ne kültürüyüz?

Utanç sosyal bir olgu ve duygusal bir davranış biçimi... Vicdanın yanlış saydığı bir şeyi farkında olmanın sonucu... Büyük utançlar,  Japonya gibi bazı toplumlarda, kendi kendini cezalandırma nedeni.

Kimseden harakiri yapmasını isteyecek değiliz. Sadece, masum ve ekmek için kendilerinden istenenleri yaparken, tedbir almakla sorumlu başkalarının ihmali sonucu ölenlerin, sorumluluğunu almalarını ve gereğini de yapmalarını istiyoruz. 

Maddi sorumluluk, cesetler soğuyuncaya, gözlerde yaşlar kuruyuncaya kadar dursun bir köşede.  Ona sonra geliriz.

Bizim istediğimiz sadece manevi sorumluluk ve manevi ceza. En azından utanma duygusu... Özür dileme gereği...  Sorumlu insanların toplum yönetiminden ayrılması... 

***

Ruth Fulton Benedict (1887-1948) adlı bir antropolog kültürleri, bireylerin davranış biçimlerini değerlendirme ve denetleme konusunda  ikiye ayırıyor: Utanç kültürleri ve  suç kültürleri.

Bu değerlendirmeye göre başta Çin ve Japonya olmak üzere Asya kültürleri utanç kültürleri sayılıyor. Amerika ve Batı Avrupa ise suç kültürü sayılıyor.

Utanç odaklı kültürlerde davranışlar kültürel değerlere aykırı ise, hukuki durumu ne olursa olsun, bireyin üzerine ağır bir utanç yüklüyor. Bu yükün ağırlığına göre birey aşağılanıyor ve dışlanıyor. Bu utanç yükü kaldırılamayacak kadar ağırsa, birey intihara kadar gidiyor ve kendini cezalandırma yolunu seçiyor.

Suç-ceza odaklı kültürlerde ise,  davranışların toplumun hukuk kurallarına aykırı olması, kültürel değerlerden çok daha önemli! Bu toplumlarda suç ve cezadan ziyade, suç işleyen için sadece yakalanma endişesi öne çıkıyor.

***

Televizyon ekranlarında sadece kendilerini savunup, sorumluluk kabullenmeyip, şunları da yapmalıydık diyemeyenler için söylüyorum:  Acıma ve utanç duyguları yok. Yakalandıkları ve kaybedilen canların cezası ağır olabileceği için üzülüyorlar.

Bu olayı sadece duygusal ve sosyal tepki ile izleyen bizler ne toplumuyuz acaba? Utanç toplumu muyuz, suçluluk toplumu mu?

Başbakanın,  isyan eden bir vatandaşı yumrukladığı, yanında görevli bir devlet görevlisinin de vatandaş tekmelediği bir toplumda, ben utanıyorum.

Utanmasam, ne toplumu olduğumuzu açık açık söyleyeceğim ve 'suçluluk' da duymayacağım. 

Sir Bertrand Russell'ın (1872-1970) yaşam felsefesi ile bitirmek istiyorum.

'Yalın fakat güçlü üç tutku, yaşamıma egemen oldu:
Sevgi özlemi,
Bilgi arayışı
ve İnsanlık için dayanılmaz bir acıma duygusu...'

Bu toplumu yöneten, acımasız ve nefret dolu kişilerde, bu üçü de yok.