Çok eskiden, pirelerin haşhaştan kafayı bulmadığı, tüm işlerin en iyisini sadece develerin bildiği, otların sabahtan akşama yense bile bir türlü sıfırlanmadığı dönemlerin birinde, Bestvana'nın uçsuz bucaksız düzlüklerinde on binlerce ceylan, binlerce çakal, yüzlerce köpek ve Oo! Sayamayacağımız kadar çok, daha bi'sürü hayvan yaşarmış, hep birlikte kardeşçe.
Ancak günlerden bir gün, Bestvana'nın yemyeşil otları bir çekirge sürüsünün zalim saldırısıyla yok olmaya başlamış. Kıtlık çekirgeleri girmiş Bestvana'ya! Ama ne sürü! Ben diyeyim beş yıl siz deyin on iki- on üç yılda anasını ağlatmışlar Bestvana'nın. Ne ot kalmış güzelim topraklarda ne çiçek, kanını emmişler resmen. Çekirgeler utanmasa, diğer hayvanları da yiyeceklermiş ama utandıklarından değil, akıllarına gelmediğinden yememişler onları.

Ağaçların en uç dallarında kalan tek tük yapraklar dışında gram yiyecek kalmamış koca ülkede. O yaprakları da bir tek boylarının uzun olması münasebetiyle zürafalar yiyebiliyorlarmış. Anlayacağın arkadaş, zürafaların dışında memleketin geri kalanı fakr-u zaruret içinde...

Zürafaların en uzun boylusunun adı Edım'mış. Yok pardon, Edım değilmiş. Richard'mış? Yok o da değil... Neyse şimdi hatırlayamadım ama zaten çok da önemi yokmuş isminin. Çünkü boynu çok uzun olduğundan kimsenin yetişemediği yapraklara bir tek o, hiç zorlanmadan ulaşıp mideye indirdiği için herkes ona uzun zürafa diyormuş. Uzun zürafa aşağıya, uzun zürafa yukarıya derken bizim gibi o zürafanın adını herkes unutmuş.

Günlerden bir gün açlıktan harap ve bitap düşen bir fil gelmiş bizim zürafanın yanına. "Ey uzun zürafa, zürafaların en uzunu! Lütfen bana şu dallardan biraz yaprak koparıp ver yoksa açlıktan öleceğim" demiş. Uzun zürafa hiç oralı olmamış, dalgasına bakmış. Fil ağlaya ağlaya uzaklaşmış ve ileride duran diğer zürafaların yanına gitmiş. O sırada diğer zürafalar, uzun zürafanın ne kadarda maharetli ne kadar da akıllı olduğundan, nasıl adam gibi adam olduğundan konuşuyorlarmış... Bizim fil dayanamayıp söze girmiş: "Siz yanlış biliyorsunuz birader! Uzun muzun ama adam değil!" demiş.
@vekilince
Daha ortada fol da yumurta da yokken söyledik. Bazılarına göre "felaket tellallığı" yapar gibi: Muharrem İnce (@vekilince) sadece partinin başına değil iktidara da geçsin ve bu ampul karanlığından kurtulsun ülke..." diye.

Ortak duygu ve düşüncede olan çok sayıda insan olacak ki @vekilince bu istekleri/ beklentileri değerlendirdi. Haklı gördü ki Genel Başkanlık için adaylığını açıkladı.
@vekilince'yi çok öncelerden beri takip eden biri olarak, bugünlerde halkın/ sıradan insanların ve özellikle örgütlü mücadele içine girmiş kişilerin @vekilince'ye ilişkin sözlerini dinlerken daha bir kulak kesiliyorum.

Onlarca konuşmanın arasında vatandaşın söylediği iki şey dikkat çekici... Bunlardan ilki @vekilince'nin kendini erken ortaya attığına dair genel görüş. Öte yandan bazı çevrelerin "Erken çıktı" sözlerine çok güzel yanıt verdi @vekilince: "Ben beklerim ama Türkiye beklemez" dedi. Haklı da. Milletvekilliği seçimlerinde, bir ayağı çukurda olan bu canavar durdurulmazsa, canavarın ağzındaki lokma olarak biz/cumhuriyet, gideceğiz onlarla beraber düşülen çukura.

Lakin sıradan vatandaşın asıl korkusu @vekilince'nin genel başkanlık seçimlerini kaybetmesi durumunda, Kılıçdaroğlu'nun onu, önümüzdeki milletvekilliği seçimlerinde aday göstermeyerek "yemesi"!
y-CHP'nin bu kafayla önümüzdeki seçimlerde de, duvara toslayacağı kuvvetle muhtemelken; @vekilince'nin aday yapılmaması, sonrasında Kılıçdaroğlu ve ekibinin mutlak koşulda "süpürüleceği" Kurultay'da milletvekili bile olmayan bir Genel Başkan adayının kazanma şansı çok daha düşük... Baykal'ın Kılıçdaroğlu'na yaptığının bir benzerini Kılıçdaroğlu İnce'ye yapmak istiyor yani. İşte bu nedenle bu Kurultay, @vekilince için kayıtsız şartsız, öyle ya da böyle yeni bir sayfa açacak.

@vekilince açısından dile getirilen ve anladığım kadarıyla CHP'ye yakın/ sempatizan ya da partiye kayıtlı kişilerin hassasiyet gösterdikleri diğer şey ise, Kılıçdaroğlu'na 'diktatör' demesi... Bu ifadenin çoğu kişi tarafından yakışıksız bulunduğu bir gerçek... Ben de aynı fikirdeyim. Çünkü Kılıçdaroğlu'nun eleştirilecek bir değil bin bir özelliği varken kendisine diktatör denilmesi, iğreti durdu. Özellikle Kılıçdaroğlu'nun "bana ne yapıyorsanız diğer adaylara da yapın" gibisinden sözleri karşısında tamamen de yersizleşti.

Ülkü İnce

Öte yandan Muharrem İnce'nin çıkışlarından daha fazla kendisine zarar verebilecek bir başka hususu da söylemeden geçmeyelim:
Geçen gün gazete ve televizyonlarda @vekilince'nin saygıdeğer eşi Ülkü Hanım'ın röportajlarına/demeçlerine yer verildi.
Ülkü Hanım, @vekilince aleyhine kolaylıkla kullanılacak iki konu dile getirdi bu açıklamalarında ve bu ifadeler, anında siyaset sahnelerindeki yerini aldı.
İlk konu eşinin "çapkın"lığı konusunda idi. Son derece haklı olarak bu konunun sadece kendini, (çocuğunu bile değil) ilgilendirdiğini söyledi. Özünde doğru olsa da bu yaklaşım, özellikle Türkiye gibi siyasetinin en önemli başlıklarından biri olan 'bel altı' başlığının yaygın olduğu, muhafazakar 'değerlerin' (memleket soyulmuş o değerlere sahip olanların gıkları çıkmıyor ama olsun) hakim olduğu, özellikle 'namus', 'edep', 'ahlak' gibi konuşulan ama onların da ne olduğu bilinmeyen bir ülkede malesef geçerli değil.

Yani sözün özü, @vekilince'nin çapkınlığı ya da çapkın olmaması doğrudan doğruya siyasetin konusudur. Bu nedenle Hanımefendi'nin cesur çıkışını alkışlasak da Türkiye'de iktidara oynayacak bir kişinin siyasi manevra ve kalıplar içerisinde bir yaşam sürmesi olmazsa olmaz koşul olduğundan; bu yaklaşımı dillendirmenin ve tartışmanın @vekilinceye CHP içinde olmasa bile (ki olur) ülke genelinde önemli sayıda oy kaybettireceği mutlaktır. Hanımefendi bu konuda ne düşünürse düşünsün kamuoyu ile paylaşmamalıdır.

Hanımefendi'nin dile getirdiği ikinci husus ise @vekilince'nin gençliğinde kendisine bir gün CHP'nin başına geçeceğine dair söz verdiğini söylemesidir. CHP Genel Başkanlığı bir kariyer hedefi olarak dile getirilebilir mi? CHP'lilere göre hayır. Muhtemelen o sözün önünde ve ardında, aktarılan ya da aktarılmayan oldukça önemli olaylar ve başka sözler de vardır ama bu ifade @vekilince karşıtları tarafından hemen kullanılmaya başlandı bile... Şimdiden duyar olduk "biz partinin çaycısı olmaya razıyken adam kariyer planlaması yapmış meğer..." diye.

@vekilince'nin daha önceden dershane sahibi olduğu, vekil olduktan sonra dershaneyi vekillik yapabilmek için devrettiği ve geçmişteki ticari hayatına dair uydurma ve yalan suçlamalarla takip yapılamayacağı andan itibaren, aheste temposunu üzerinden atıp, mecliste nasıl kaplan kesildiğini hepimiz biliriz. Bu anlamda @vekilince'nin varını yoğunu çağdaş/ modern Türkiye uğruna harcayabilecek bir adam olduğunu bilen/ düşünen biri olarak, partinin çaycısından öte! @vekilince'nin partinin gönüllüsü, yani parti ile arasında gelir ilişkisi olmaksızın çalışan bir kişi olacağını bildiğimizden, Hanımefendi'nin yaptığı açıklamanın altında, her ne kadar CHP'nin kötü yönetimi ve iktidar olamayışı gibi bir neden yatsa da, @vekilince muhaliflerine "malzeme" verdiğini de söylemek gerekir.

Bir Başka Hata: 2 Seçim

Kampanya döneminde bugüne kadar @vekilince'nin yaptığı konuşmalara bakarak yaptığı bir başka hatanın "2 seçim kazanamazsam giderim" sözü olduğunu söylemek yerinde olur. Maalesef Türk siyasetinde toplumsal yapı analizleri yapılmadan, bu yapının dönüşmesini sağlayacak sivil/ dışarıdan toplum çalışmaları gerçekleştirilmeden dile getirilmiş olan en yaygın iddia: "kazanamazsam giderim"dir ve zamanı geldiğinde yapılacak tek şey gitmektir.

Muharrem İnce'yi kendine dost gören biri olarak, acı/ gerçeği söylemek boynumuzun borcudur. Bu yaklaşımla Muharrem İnce, Genel Başkanlık koltuğuna bir süre oturup "heves almak" isteyen birine benzetilebilir. Oysa bilindiği kadarıyla hedefi: büyük bir toplumsal dönüşümdür.

Kılıçdaroğlu'nun parti lideri olarak geniş kitleleri kucaklayamamış olması bir gerçekliktir. Buna karşın, daha sol bir söylemle @vekilince'nin iki dönem içinde iktidar olmayı hedeflemesi, kaçınılmaz olarak tartışma yaratan bir durumdur. Sol bir söylemle kronik sağ'ın %60'a varan oy bloğunu nasıl delecektir? Örgütü/ delegeleri/ CHP'li ve CHP'li olmayan seçmeni mücadeleye ikna etmede yatan sır 2 yıl söyleminden ziyade bir programdır. İşte @vekilince'nin ifadelerindeki boşluk buradadır. Örneğin, bugüne kadar hiçbir CHP Genel Başkanının yapmadığı/ gezmediği kadar gezen Kılıçdaroğlu'nun hakkını yememek lazım... @vekilince o kadar gezse bile ancak bir iki puanlık bir fark yaratabilir o da iyimser bir tahminle... Dolayısıyla @vekilince'nin bu saatten sonra halkın genelinin, partililerin ve delegelerin akılları/ vicdanlarıyla kabul edebilecekleri ekonomik ve politik söylemleri dile getirmesi gerekmektedir.

Yeni/ alternatif bir bölüşüm sistemi inşa edilmediği/ edilmesinin akıllara gelmediği, tasarlanmadığı, en azından tasarlanma sözünün verilmediği sürece, CHP'nin başına Che Guavera bile geçse seçimlerde aldığı kemikleşmiş oy oranını aşamayacaktır.

@vekilince'nin CHP'deki yarışı, sadece Genel Başkanlık yarışı değildir. Bu aynı zamanda bir politika/ vizyon koyma meselesidir. CHP delegelerini ikna kadar, Tayyip Erdoğan'a - AKP'ye de meydan okunarak Genel Başkanlık seçimi kazanılabilir. Unutulmamalıdır ki, gözlemlediğimiz kadarıyla, CHP örgütü Kılıçdaroğlu'nun kendisinden değil, Kılıçdaroğlu'nun Tayyip Erdoğan'ı götürememesinden rahatsızdır! @vekilince'nin söylemleri bu şekilde düzeltilmelidir.

Son söz:
Liderlere karizma katmak ya da daha doğru bir ifadeyle liderleri karizması varmış gibi göstermek, onları mitleştirmek, idolleştirmek çok eski bir siyaset stratejisidir. AKP trollerinin ve tabii ki PR'cılarının da uzun süredir yaptıkları: Tayyip Erdoğan miti yaratmaktır. "Uzunadam" da PR çalışmasının şarkılaştırılmış ayağıdır. Bu nedenle @vekilince'nin bir an önce kendi söylemine dönmesi, bu tuzaklara düşmemesi de önemle rica olunur.