İzmir Milletvekili CHP'li Akın Simav, Demokrat İzmir Gazetesinde Yazıişleri Müdürlüğümü yaparken, şöyle demişti:

Türkiye'de iki kişiye inanılmaz;

1- Gazeteciye, 2- Polise!...

Kızmıştım...

Ama zamanla doğruluk payının olduğunu da görmüştüm...

Ben de üçüncüsünü ilave edeyim;

3- Sendikacıya!

İlk bakışta 'en temel kurumlarımızdan' medyayı, güvenlik kuruluşlarımızı, demokrasinin vazgeçilmezi Sendikalarımızı böyle bir sınıflandırmaya sokmak yerinde bir karar ya da görüş mü?

Ama dikkatinizi çekerim;

Sınıflandırmada hep 'tekil şahıs' kullanılmış...

'Basın' olarak bildiğimiz medyada, bazı patronların durumları da ortada, yönetici ve yazarların durumları da...

Bornovalı Başkomiser Eray Karaca'nın 'Biz polisler yalancıyız!' başlıklı yazısını anımsıyorum:

Hatta başlığı okuyunca, 'Çocukluk ve gençlik arkadaşım, güreşçi Polis Eray neler saçmalamış?' diye düşünmüştüm.

Maddeler halinde sıralamıştı o da!

Bir ikisi aklımda kaldı;

'Adam vurularak öldürülmüş! Ailesine, yakınlarına haber vereceğiz. Ne deriz, 'yaralandı!'

'Kişi trafik kazasında can vermiş! Ne deriz, 'Hafif bir kaza geçirdi!'

Benzer bir olay nedeniyle, hastanede can veren için ailesine 'Önemli değil, ama bir şeye ihtiyacı olur, siz yine de hastaneye gelin!'

Adamı ağır bir suçtan yakalamışız, adliyeye götürüyoruz, yakınları 'Ne olacak?' diye soruyor, yanıtımız şöyle oluyor;

'Merak etmeyin, hâkim hemen serbest bırakır!'

Geçenlerde kaybettiğimiz 'adam gibi adam' Başkomiser Eray Karaca'nın 'Polis (biz) yalancıyız!' diyerek, ironi mi yaptı, başka bir nedenle mi bunun gibi belki de 10 maddelik sıralamasına, insanların mutluluğu için, ya da 'moral vermek' ya da bir faciayı, bir krizi önlemek için 'Pembe yalan' söylemek zorunda kaldıklarını anlatmıştı.

Ben de ondan alıntı yaparak yazmıştım...

Bir örnek de 'doktorlardan' örnek vermek istiyorum:

Yine okuyucularım anımsayacaktır;

Bir hekimimiz, Anadolu'nun bir köyünde mesleğine başladıktan sonra yaşadıklarını 'Asacaksın bu doktorları!' başlığı altında kitaplaştırmıştı.

Ben de bu kitaptan esinlenerek, 'Yakacaksın bu doktorları!' başlığı altıda bir dizi hazırlamıştım...

Yaşadıklarını, sıkıntılarını ve zorlukları anlatıyorlardı...

Ama zamanımızda o anlatılanlara, darp ve vahşet de ilave oldu...

Her zaman sağlık personeline yapılanları duyuyoruz...

Tabii ki 'sahte' doktorları da...

Şimdi geleyim benim ilavem olan 3. Maddeye!

İki belediyemizde 'grev kapıda' haberini okudum...

16 Ocak'a kadar anlaşma olmazsa, emekçiler, yeni işçiler greve kalkışacak...

Böyle durumlarda, vatandaş ile grevci karşı karşıya geliyor...

Bu da bazılarına yarıyor!

Haklı haksız ayırmıyorum...

Ama fırsatçılığa karşıyım...

Bakın seçimler geliyor!

Yine secim öncelerinde 'grevlere' tanık olacağız...

Nereden biliyorum;

'Geçmişten bu yana bir inceleme yapın, yazdıklarımı göreceksiniz...

Tabii ki, işçiden ve emekçiden yanayız!

Ama gerçek emekçiden...

Ama gerçek sendikacıdan...

'Sarı' adı verilen sendikalardan değilim...

İşçi ezilirken, kendine sendikacı süsü vererek lüks içinde yaşayanlar, zevk-ü sefa süren kişilere de 'yuh' olsun...

Hiçbir belediye ve kurum, babasının ya da kendi cebinden ödeme yapmıyor...

Ya da hiçbir politikacı...

Türk Ticaret Kanunu'nda olduğu gibi, para harcarlarken, yani kasadan çıkacak her kuruşun hesabını yapmalıdırlar...

'Benden sonra tufan!' diyemezler...

Kutlamaların masrafları da halkın cebinden çıkıyor...

Bu öyle hassas bir konu ki, her satır için kitaplar bile yazılır...

Zaman zaman 'anketler' yapılır!

'En güvendiğiniz kurum!' diye...

Aslında 'En güvensizler!' de böylece ortaya çıkıyor, sıralamaya göre...

Yani birileri halkın nabzını elde tutmaya çalışıyorlar...

Ben böyle durumlarda fazla iyimser olamıyorum...

Çünkü devletin tüm kurumlarına güvenmek zorundayız...

Görevliler yanlış ve hatalı tutum içinde olabilirler zaman zaman...

Zamanı gelince bunlar da değişir, değiştirilirler...

Önemli olan belirttiğim gibi kişiler değildir...

DELİLLENDİRİLMEK ZORUNDA MI?

Zaman zaman tartışma konusu olan fahri trafik müfettişliği geçtiğimiz günlerde yine gündeme geldi.

Belirtildiğine göre; Fahri Trafik Müfettişleri Derneği Genel Başkanı Avukat Sami Güleçyüz ile Avukat Ali Onar önemli değerlendirmelerde bulundu.

Ali Onar, mahkeme kararlarına atıfta bulunarak yazılan cezaların delillendirilmesi gerektiğini savunurken, Sami Güleçyüz böyle bir zorunluluğun olmadığını söyledi.

Geçtiğimiz günlerde kendisine yazılan cezaya itiraz ettiğini anlatan Avukat Onar, "İzmir Karşıyaka'da emniyet şeridi ihlali nedeniyle adıma ceza tutanağı ulaştı.

Tutanağa baktığımda cezanın fahri trafik müfettişi tarafından kesildiğini gördüm.

Cezanın kesildiği yerde emniyet şeridi yoktu.

Netice itibarıyla bir keyfiyet söz konusuydu.

Mesleki yapım bu keyfiyete izin vermedi.

Bunun üzerine bin 853 TL'lik cezaya Karşıyaka Sulh Ceza Mahkemesi'ne itirazda bulundum.

Benim itirazımın ardından mahkeme hızlı bir karar vererek cezamı iptal etti. Bu ihlali yapmadığımı, yaptıysam da delillendirilmesi gerektiğinden bahsettim, mahkeme de kabul etti." şeklinde konuştu.

"BİRÇOK CEZA KEYFİ KESİLİYOR"

Sosyal medyada ve kamuoyunda fahri trafik müfettişleriyle alakalı olumsuz yorumlar yapıldığına işaret eden Onar, "Yapılan işlem idari bir işlemdir. İdari işlemler denetlenmeye açıktır.

Fahri trafik müfettişliğine ilişkin yapıda hakimin söylediği, bu kurumun denetimden uzak olduğuna yönelikti.

Benim yaptığım itirazda, hukuki belirlilik ilkesinin açıkça ihlal edildiğine, fahri trafik müfettişinin de keyfi davrandığına hükmedildi.

Çok keyfi ceza kesildiğini belirten mesajlar görüyorum.

Hukuki denetim mutlaka düzgün yapılmalı.

Kamu görevi yapması sebebiyle müfettişlerin kestikleri cezalar da hukuka uygun olmalıdır.

Yargıtay, fahri trafik müfettişlerinin yaşadığı şehir dışında ceza kesmesinin uygun olmadığına karar verdi.

Fahri trafik müfettişinin ihlalin yapıldığı yerde olduğunu kanıtlaması gerekiyor.

Bu nedenle hukuki denetimlerin doğru yapılması gerekiyor.

Size ceza kesen polis memurunun orada olduğunu biliyorsunuz ama müfettişin orada olup olmadığını bilmiyorsunuz.

İdarenin belirliliğine ve hukuk devletinin denetimlilik ilkesine aykırı davranılmış oluyor.

Fahri trafik müfettişinin düzenlemiş olduğu evraklar idari anlamda değerlendirilebilir ama uygulamada evrakların resmi olup olmadığı tartışılıyor." yorumunda bulundu.

Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Fahri Trafik Müfettişleri Derneği Genel Başkanı Avukat Sami Güleçyüz ise, kimsenin işlemediği bir suçtan ceza alamayacağına vurgu yaptı.

Karayolları Trafik Kanunu 1983 yılında, Fahri Trafik Müfettişliği 1997 yılında yürürlüğe girdi.

Türkiye'de 34 binin üzerinde fahri trafik müfettişi görev yapıyor.

Görevini kötüye kullanan müfettişlere yaptırım uygulanıyor.

Kişisel husumetinden dolayı ceza yazanlar gördük, mahkemede yargılanıp ceza aldılar.