Bilmem farkında mısınız ama ülkemiz siyasetinde on yıldır genel olarak muhalefeti tartışıyoruz.
Ya da başka bir deyişle muhalefet eleştiri ve iç kavgalarıyla siyasi arenanın tozları içerisinde sürekli olarak didişip durmakta kendi kendine.
Bunun en büyük nedeni de siyaset üretememek, sorunlara kalıcı çözümler önerememek yahut ta önerilerinin bir değer görmemesi, hatta kendi önerilerinin de arkasında duramaması.
Geçen hafta Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Saray parti kurması için bazı kişilere para veriyor” iddiası ile çalkalandı.
Ne demişti Sayın Kılıçdaroğlu?
"Saray ve çevresi bürokrasinin bazı unsurlarını da kullanarak operasyon yapıyor. Onlar aracılığıyla belli kesimler ya da belli kişiler üzerinde çalışmak onları bir anlamda ajite etmek belli kişilere, kurumlara gerçekten ciddi paralar vermek, teklif etmek ve bu çerçevede ittifakı bozmak istiyorlar. Bunu biliyorum, hiçbir tereddüdüm yok…”
Doğal olarak Muharrem İnce bu lafın üzerine gitti ama ne yazık ki Sayın Kılıçdaroğlu sözünü ne kanıtladı ne de gerisini getirdi.
Daha önce de Sayın Kılıçdaroğlu “Saraya giden bir CHP’li var” diye bir iddia da bulunmuştu ama yine sonunu getirmedi, Muharrem İnce bu iddianın kaynağı olarak gösterilen gazeteciye dava açtı fakat CHP adeta bu iddiayı unuttu.
Yine Sayın Kılıçdaroğlu, kurultaya giderken, "Sopalar hazır, kurultayı dağıtacaklar, adamlar tutuldu" demişti.
Bu iddia da diğerleri gibi ortada kaldı.
Yeni kurulması beklenen siyasi partiler özellikle Mustafa Sarıgül’ün partisi de Sayın Gürsel Tekin’i rahatsız etmiş ki daha parti kurulmadan hemen partiye bir yol seçti ve “Cumhur ittifakına” girecek dedi.
İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtlayan Sarıgül; “Hiçbir ittifakla yakınlığımız yok. Hangi ittifakın ne zaman yapılacağına partimizin kurulları karar verecek. Biz bu konuların konuşulmasını doğru bulmuyoruz. Çok ayıp. Ayrıca iktidar iyi şeyler yapmış olsa parti kurmamıza gerek yok ki.” diyerek Tekin’e yanıt verdi.
Geçen hafta sonu Sayın Cumhurbaşkanı ve Devlet Bahçeli Kıbrıs’a gitmişler, Turizme kapalı Maraş’ın açılması için bir adım atmışlardı.
Vay sen misin giden.
Sosyal Medya çalkalandı.
Medya kalemşorlarını geçelim de Genel Başkan yardımcısı Engin Altay’ın Mecliste herkesin gözüne baka baka söylediğine bakalım.
“Neden sadece Bahçeli gidiyor, yedi uçakla Kıbrıs’a gidiyorsunuz bu tam bir görgüsüzlüktür. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, sadece Erdoğan ve Bahçeli’yi davet etmişse büyük ayıp etmiştir. BU TBMM’ye yapılan bir saygısızlıktır.” dedi.
Kısa süre sonra AK Parti Grup Başkan Vekili Bülent Turan bu iddiaya yanıt verdi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na ithafen yazılan davetiye şöyleydi: ( Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı başlıklı)
" Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 37.kuruluş yıldönümü münasebetiyle 15 Kasım günü gerçekleştirilecek törenler ve bu çerçevede yapılacak etkinliklerde, sizi ve kıymetli eşinizi aramızda görmekten onur duyacağımızı iletir, en iyi dileklerimi sunarım."
İmza: Ersin Tatar.. Cumhurbaşkanı.
Peki saygısızlık yapan kim bu durumda? Yalan söyleyen, iftira atan kim?
Bir Genel Başkan Yardımcısının bu davetiyeyi bilmeden konuşmasına olanak var mı?
Bilmiyorsa bu daha büyük bir hata değil mi?
Peki yalan ortaya çıkınca ne oldu?
Sadece sessizlik..
Peki içeride bol bol yalan söyleniyor anlıyorum da, tüm dünyaya karşı varlık mücadelesi veren Kıbrıs Cumhurbaşkanına karşı yapılan bu saygısızlık affedilebilinir mi?
En son örneği de dört muhalefet partisinin katılımıyla meydana çıkan Anayasa taslak ( ilkeler) metni.
Hayır, anlayamadığım şu.
Sahip çıkmıyorsan, çıkmayacaksan niye böyle bir adım atıyorsun?
Yaptığından rahatsızlık duyacaksan niye yaptın?
Gazeteci İsmail Saymaz Kaboğlu ile bir söyleşi yaptı birkaç gün önce.
Ne diyor Sayın Kaboğlu?
“Evet, bu çalışma yapıldı ama ben milletvekili olmadan, 2018'in başında bu partilerin daha çok uzman temsilcileri ile yapılan ortak parlamenter rejime yönelik bir yol haritası ortak ilkeler raporu diye çalışma yapıldı…Esasen partilerin uzmanları, öne çıkardıkları anayasacılarıyla yaptık…”
Peki Prof Kaboğlu kimdir: Şu an CHP İstanbul Milletvekili.
Sayın Akşener net bir şekilde yalanladı böyle bir şey yok “nokta” diye.
Ama omuz omuza çalıştığı, partiyi birlikte urduğ yoldaşına da ‘deli’ demekten çekinmedi.
Sayın Kılıçdaroğlu: "Böyle bir anayasa çalışması yok. Kamuoyunda tartışılıyor, ben de hayretle izliyorum" dedi.
Ama aynı Sayın Kılıçdaroğlu bir Tv kanalında 2018 yılında yaptığı söyleşide (ki Cumhuriyet Gazetesi manşetinde dahi var) şöyle diyordu: "Demokratik Parlamenter sisteme geçmemizin birinci ve en önemli ayağı bir Anayasa yapmaktır. Biz daha seçimler gündemde yokken Millet İttifakını oluşturan partilerle bir araya geldik zaten. Bir anayasa değişikliği için neler yapabiliriz diye ilkeler belirlendi ve o komisyonun başkanlığını da Sayın İbrahim Kaboğlu yapıyordu. Dört partinin Anayasa değişikliğinde ilkeler üzerinde bir anlaşma metni imzalandı.”
Bir yanda tartışmaları ‘hayretle izleyen’ Sayın Kılıçdaroğlu diğer yanda ‘Bir Anayasa değişikliği için ilkeler belirlendi ‘ diyen Kılıçdaroğlu.
Doğal olarak tüm siyasi partiler bu tür çalışmalar yapar, demokrasinin gereğidir.
Burada yaptık dediğiniz çalışmayı çarpıtan varsa ondan hesap sorulması gerekir yapılmıyorsa söylenen doğrudur.
Yalan yanlış iddialarla, hiçbir siyasi üretimin yapılmadığı siyasi alanlarda bu tür yöntemlerle partiler ve toplum bir yere dek oyalanır ama yalanların ortaya çıkma diye bir huyu vardır.
Siyasi çözüm, üretim yapamıyorsan gün gelir partinin nefes alması zorlaşır.
Ortaya bir Sarıgül çıkar, Bir Muharrem İnce Bir Yılmaz Ateş,Ümit Özdağ ve daha kuytuda bekleyen birileri çıkar.
İnsanlar da onları takip ederler siz iktidar hayalleri kurarken.