Belki yarın, belki yarından da yakın zamanda ‘buğday’ bizim baş tacımız olacak!
Bunu CHP’li belediyeler ve yöneticiler bir süredir gördüler.
Ekip biçiyor, ekmek yapıyorlar.
Geçenlerde Çeşme Belediyesi’nden bir yerli tohum hamlesi haberi daha geldi.
Yerli tohumlara sahip çıkarak, Karakılçık Buğdayı, Sakız ve Anason’un ardından endemik bir tür olan kara yulaf üretimini geliştirmeyi hedefleyen M. Ekrem Oran, önümüzdeki yıl üreticilere dağıtılmak amacıyla, belediye arazisine kara yulaf ekti.
Hatırlarsanız bir yıl önce CHP’li Başkanı eleştirmiş, ‘Bu fiyata organik ekmek satmak size yakışmaz!’ demiştik.
Geçen hafta içinde belediyelerin en büyük sıkıntılarından biri de ‘ekmek fiyatları’ idi…
Başta İstanbul’daki fırıncılar, aynen taksiciler gibi yönetime sürekli başkaldırıp ‘Zam yapacağız!’ diye ortalığı karıştırıyorlar.
Bir iki gün önce canlı yayında, İYİ Partili bir yönetici Erzurum’da fırıncıların ekmek çıkarmadıklarını, çevre ilçelerden ekmek takviyesi yapıldığını anlattı.
AKP’liler ve AKP’li belediye başkanı inkar etti;
‘Yok böyle şey!’ dediler…
Dediler ama İYİ Partili 9 ayrı belge ile Erzurum’daki olayı doğruladı…
Yandaş medya, şiş yanmasın diye çevirdi durdu…
İzmir’de de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güvendiği isimlerden İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener’in meclisinden ne ses gelmişti:
‘Ekmek zammını yapacağız!’
Bir zamanlar fırıncılar arasında ‘bayat ekmek’ ve ‘ucuz ekmek’ tartışmaları, anlaşmazlıkları arşı alaya yükseliyordu.
Şimdi yine her şeyde olduğu gibi anlaşmazlık sürüyor…
Sürüyor ama un fiyatları aldı başını gidiyor.
Fiyatlardan laf açıldı ya bir küçük örnek  vereyim;
Yeşil mercimek almıştık ağustos ayında 7 küsur lira idi, iki gün önce aynı yerden aynı firmanın yeşil mercimeği 14 küsur lira olmuş…
Yani 4 ayda yüzde yüz artış var…
Piyasada söylenen de ekmeğin dört lira olacağı…
Ne gramından söz ediliyor, ne de un fiyatlarından…
Ama bu yazdıklarımı en iyi kadın okuyucularım ile emekliler anlamışlardır.
Neden böyle oluyor?
En temel ihtiyacımız olan gıdanın kaynağından giderek uzaklaşıyor; yediklerimizin nasıl ve ne şartlarda üretileceğinin kararını başkalarına bırakıyoruz. 
Oysa soframıza gelen gıdanın sorumluluğunu almak ve üretim süreçlerinin farkında olmak mümkün. 
Bunu yapmaya çalışanlar arasında bazı dernekler bile var.
İnanılacak gibi değil ama 20 yıldır sağlıklı gıdaya erişimi kolaylaştırmak için modeller oluşturuluyor, ‘Doğa Dostu Kent Bahçeleri’ Projeleri üretiliyor.
İyilik tohumları yeşertilmeye çalışılıyor.
Ama bunlar azınlıkta…
Şöyle etrafımıza bir bakalım;
Ranttan kolay para kazanmaya herkes balıklama atladı.
Vatandaşlar daha iyi ve net görüyor bazılarını;
Nerde peygamberi örnek almak?
Nerde ‘dünyanın malı dünyada kalır’ diyerek dört metre kefenle gitme edebiyatı yapanlar?
Her devrin iş bilirleri aç kediler gibi ranta bedava kazanca üşüşmeye devam ediyorlar. 
Yolda gördüğümüz lüks otoların çoğu, lüks evler acaba hangi kazançlarla alınıyor?
Yüzde kaçı haklı kazanç, yüzde kaçı haksız kazançtan?
Onun bunun parasından…
Biz sadece ikinci gruptakilere şöyle deriz:
‘Yuh nefsine kıyanlara, yetimin hakkını yiyenlere!’