AKP ve başbakanımız sayesinde demokrasimize yeni bir kavram girdi. "Balkon" Hani çok coşkulu ve seyirciden büyük ilgi gören gösteriler için kullanılan bir deyim vardır "salon, balkon ayakta" derler. Önceki akşam AKP Genel Merkezi aynen öyleydi. Aşağıda halk tam bir zafer sarhoşluğu içindeydi. Yani AKP, seçmenini günaha girmeden sarhoş etmenin yolunu bulmuş durumda. En azından her seçim sonucunda zafer sarhoşluğu yaşatıyorlar. Sarhoşluk tabii ki bağımlılığa kolayca dönüşebilir. AKP'nin başarısı da belki bu yüzdendir.        
Balkondakilerde son derece mutluydu. Gözüme takılan isimlerden bir Melih Gökçek'ti. Vücut dilinden anladığım kadarıyla hem AKP'nin başarısından dolayı çok mutluydu hem de bu başarıya kendince yaptığı katkıdan dolayı çok gururlu. Çünkü seçim sürecinde fırsat bulduğu her kanalda sanki yerel seçim yapılıyor da karşısında rakip olarak Kemal Kılıçdaroğlu varmış gibi bir çaba içindeydi. Her kanalda, Kılıçdaroğlu hakkında asılsız yolsuzluk iddialarını anlattı durdu. Hiç utanmadan, söylediklerine kendi bile inanmazken yandaş medyanın da çanak tutması ile tam bir "çamur at izi kalsın" kampanyası yürüttü. Sonuçta da haklı olarak mutlu ve gururlu bir şekilde balkonda yerini aldı.
Tabii balkondaki en mutlu kişi başbakanımız ve en gururlu kişi ise sayın Emine Erdoğan'dı. Her ikisine de hiçbir lafımız olamaz. Mutlu olmakta, gururlu olmakta yerden göğe kadar hakları. Türkiye'de bu güne kadar eşi görülmemiş bir siyasi zafere imza attılar. Türkiye de her iki seçmenden birinin oyunu almak, hele hele iki dönemin verdiği yıpranmışlığa rağmen bunu başarmak kolay kolay elde edilebilecek bir başarı değildir. O yüzden sayın Başbakana eleştiriden çok tavsiyemiz olabilir.
Dünkü Balkon konuşmasına ve daha önce ki balkon konuşmalarına bakınca Başbakanımızın en, müşfik, en kucaklayıcı, en anlayışlı olduğu anların balkonda geçirdiği anlar olduğunu gördük. İşte bizim tavsiyemiz de bu yönde olacak.
Hani torun dedesini balkonda belden aşağısı çıplak halde oturmuş ve sabit bir şekilde karşıya bakarken görünce telaşla sormuş "dede delirdin mi bu ne hal" Dede kıpırdamadan durunca çocuk daha da yükseltmiş sesini "dede sana diyorum, mahalleye bizi rezil ettin, bu ne hal söyle."
Dede istifini bozmadan yanıtlamış torununu " geçen gün balkonda üst tarafım çıplak oturdum, boynum taş kesildi. Bu da anneannenin fikri."
Bizimkisi de o hesap. Madem balkon sayın Başbakana iyi geliyor, bundan böyle kabine toplantılarını da balkonda yapsın. Çünkü balkonda sadece Türk vatandaşlarına umut vermedi sayın Başbakan, neredeyse tüm dünyaya umut verdi. Seçimdeki başarının sadece İzmir'in, İstanbul'un, Ankara'nın, Diyarbakır'ın değil; Paris'in, Londra'nın, Bakü'nün kısacası dünyanın her yerinin başarısı olduğunu söyledi. Yeni anayasada uzlaşma arayacağını, yaşam tarzlarının güvencesi olduklarını ve daha neler neler.  Ve mademki sayın Başbakanımız sadece BALKON'da bu kadar müşfik o halde ülkeyi balkondan yönetmesi şart oldu.
En zor durumda olan ise sayın Kemal Kılıçdaroğlu idi. Bir yandan insanüstü çaba göstermiş ve gecesini gündüzüne katrak çalışmıştı. Bir yandan parti genel merkezini bir akademiye çevirip ayakları yere basan projeler hazırlamıştı ama tüm çabalara rağmen hak ettiği başarıyı sağlayamamıştı. (Bunu söylerken kesinlikle başarısız olduğu anlamında söylemiyorum. Söylemek istediğim bu çalışmasının tam karşılığını görememiş olmasıdır.)  Şimdi hem kendisinin yarısı kadar çalışmayan örgütlere hem de kendisine gerçekten gönül verenlere açıklama yapması gerekiyordu. Çünkü CHP'liler onun çalışmasını görmüş, takdir etmiş ve dolayısı ile partinin çok daha büyük bir çıkış yakalayacağına kendilerini inandırmışlardı. Bu durumda bu seçmene teselli vermek kolay iş değildi. Hani sosyetede son derece çapkın olarak tanınan birisi, karısına hayatı zehir etmiş. Kadın bütün ömrünü acaba kocam bu geceyi nerede geçirdi diye düşünerek tüketmiş. İşte bu çapkın, yine bir gün çapkınlık yaptığı sırada ölüvermiş.
Tabii, bütün tanıdıkları karısını teselliye gelmişler. İçlerinden biri en ilginç teselli de bulunmuş; "Üzüntünün derecesini anlıyorum. Ama senin için iyi bir teselli tarafı da var bu durumun. En azından geceyi nerede geçirdiğini biliyorsun artik."
İşte sayın Kılıçdaroğlu nerede ise bu psikolojideki seçmenin önüne çıktı ve konuşmasını yaptı. Ve bence o psikolojideki seçmene dahi umut vermeyi başardı. Galiba liderlik de böyle bir şey.