Bulaşıcı hastalıkların çoğunu virüsler oluşturur. Virüsler organizmaya daha çok hava yoluyla girerek vücut direncinin düştüğü durumda hastalığa neden olurlar. Kış aylarında hasta sayısı artar. Kalabalık ve sıkışık yaşam koşullarında hava akımı azalacağından hastalığın yayılması kolaylaşır çünkü. Kış aylarını geride bırakıp bahara göz kırpmış olsak da küresel iklim değişikliklerine bağlı ani ısı artış ve azalışları vücudun dengesini bozuyor. Direnci düşüren başka nedenler de varsa, ortama eşlik eden, hastalıklara yakalanmak kaçınılmaz oluyor tabii.

Bahara öyle bir giriş yaptım ki hayatımda ilk kez Zona (sinir ucu iltihabı) ile boğuştum. "Kolay, kolay hastalanmam" derken bu sefer fena çarpıldım. Değer verdiğim bir dostumun hastalığı nedeniyle yaşadığı zor anlara tanıklık etmek beni derinden etkiledi. Mesleğim gereği de olsa alışılmıyor insanoğlunun acı çekmesine. Manen yıpranıyor insan farkında olmadan. Zona şu sıralar revaçta. Halk arasında gece yanığı olarak bilinen, ağrı ve deri döküntüsüyle seyreden bir hastalık. Zonaya neden olan da suçiçeği hastalığı virüsü! Suçiçeği geçiren kişilerde virüs tamamen yok olmayıp, sinirlerin içine yerleşerek uyur vaziyette kalıyor. Uzun yıllar hiçbir sorun yaratmazken vücut direncinin azaldığı durumlarda uyuyan virüs uyanarak hastalık yapıcı özellik kazanıyor. Bende de durum aynen böyle gelişti.

Stressiz bir hayat düşünmek mümkün mü? Değil elbette ama stresle örtüşmeden yaşamak da elimizde! Sağlığı korumanın, hastalıklardan korunmanın belki de en temel öğelerinden biri stresin esiri olmamak. Dertleri zevk edinmeden yaşayabilmek yani!   Bağışıklık sisteminin baş düşmanıdır stres. Ki hele bir de süreklilik kazanırsa sistemin görevini engeller. Mikroorganizma ve yabancı maddeleri vücuda girdikleri yerde tutamaz,  yayılmalarını engelleyemez ya da geciktiremez olur bağışıklık sistemi. Vücut biyokimyası bozulur, birbiriyle uyum içinde çalışan hormonlar enzimler birbirine düşman olur adeta.

Enzimler, hücre içinde üretilen, hücre içindeki biyokimyasal tepkimeleri başlatan ve hızlandıran biyolojik katalizörlerdir. Hormonlar, özel bezler tarafından kana salgılanan, kan yoluyla ulaştıkları organ ve dokularda fonksiyon düzenleyici olarak görev yapan organik bileşiklerdir. Hormonlar da biyolojik katalizör gibi davranmaları nedeniyle enzimlere benzemekle birlikte bazı yönlerden farklıdırlar. Hormonların fizyolojik fonksiyonlarından biri de stresle baş etmektir. Ancak stresle örtüşünce insan durum değişir. Hormonlar da nasibini alır stresin esaretine girmekten. Bu da sağlığın bozulması, hastalıkların oluşması demektir. En kötüsü de diyabet, kanser, kalp-damar gibi kronik hastalıklara zemin hazırlayan ortamın yaratılmış olmasıdır. Ki, özellikle kalıtsal nedenlerle kronik hastalıklara da meyli varsa kişinin, sağlıklı yaşam stili oluşturmak konusunda herkesten çok çaba sarf etmesi gerekir. Değilse uyuyan hasta genler uyanarak hastalık yapıcı özellik kazanabilirler çünkü. 

Mart halen kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırır mı bilmem ama küresel kirliliklerin insana, hayvana, bitkiye verdiği zararlar ortada iken insanoğlunun sağlıklı yaşam stilini benimsemekten yana ödün vermemesi şart oldu sanki. Bağışıklık sisteminin her dem zinde kalması da sağlıklı yaşam stilinden ödün vermemeye bağlıdır. Yeterli ve dengeli beslenerek (vitamin-protein-karbonhidrat dengeli), su içerek (günde en az 2lt), hareket ederek (açık havada, en az yirmi dakikayı kapsayan ritmik adımlı günlük yürüyüşler) kilo kontrolü sağlamak, en az altı saat uyuyarak zinde kalmak, zararlı alışkanlıklar (sigara-alkol) edinmemek, mümkün olduğunca stresle örtüşmeden yaşamayı öğrenmek gibi.