Bir haber okudum "İnsan Ömrü 200 yıl Olacak!" başlığı altında.
Kök Hücre ve Güncel Gen Tedavileri konferansında teknolojideki gelişimlerin tıp alanına da yansıdığını tıptaki gelişmelerle insan ömrünün uzadığına dikkat çeken Prof. Dr. Erdal Karagöz şöyle devam etti: "Hücrelerin uç kısmında bir parça (telomer) var. Bu parça her bölünme yaşandığında kesiliyor. Bittiği zamanda somatik hücrelerimiz bu parçayı yerine koyamıyor. Kök hücreyi bu parçadan farklı kılan kısalan hücrenin enzim aktivitesiyle yerine konulmasıdır. Yaşamı uzatmak bu parçanın uzatılmasını engellemekten geçiyor. Bunun tamamen gerçekleşeceğine, ölümsüzlüğün olacağına inanmıyorum. Ancak gelecekte insanlar 200 yıl yaşayacak. Bunu göremeyeceğiz ama bunun olacağına inanıyorum. Ortalama yaşam ömrünün git gide artması da bunu gösteriyor".

***

Hemen arkasından bir haber daha okudum "80 Yeni Kömürlü Termik Santral = 100.000 Erken Ölüm" başlığı altında. Türk Toraks Derneği İkinci Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu, derneğin 18. yıllık kongresinde yaptığı basın açıklamasında, hava kirliliğinin Türkiye'de ciddi boyutlarda olduğunu belirtti. "Sigara ne kadar zararlı ise kömür de o kadar zararlı" dedi. Derneğin Hava Kirliliği Grubu Başkanı Prof. Dr. Haluk Çalışır 80 yeni termik santralin planlanmasından duydukları kaygıyı dile getirerek şöyle devam etti: "Çanakkale'de yapılacak termik santralin oluşturacağı hava kirliliği İstanbul'a ulaşarak önemli hastalıklara yol açabilir. Bu anlamda oldukça kaygılıyız. Artan kentleşme trafik sorununu ortaya çıkarmakta, ormanların azalmasına neden olmakta ve hava kirliliğini ortadan kaldıracak etkenler giderek azalmaktadır. Yeni santrallerin kurulması erken ölüm demektir. Bunların bilimsel çalışmaları yapıldı. Türkiye enerjisiz mi kalsın? Elektrik kesintileri mi yaşasın? Bu soruların çözümü nükleer enerji değil, yenilenebilir enerji kaynakları olmalıdır. Gerekirse karanlıkta kalalım ama soluyacak havaya ihtiyacımız var. Hayat nefes almakla yaşanıyor"

***

Dünya Kanser Haftasına (1-7 Nisan) yönelik haberlerde var. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin 8 milyon civarında olduğunu, hemen arkasından kanserlerin geldiğini belirtmekte. 
DSÖ'nün bu rakamlar üzerinden 2030 yılı öngörüsü, kalp ve damar hastalıklarından yıllık ölümün 9 milyona ulaşacağı, kanserden ölümlerin, 11 milyonun üzerine çıkarak, bir numaralı ölüm nedeni olacağı şeklinde. Kanserde erken tanı ve tedavi yöntemleri konusunda çok önemli gelişmeler olmakla birlikte yeni kanser olgularının önüne geçilemediği belirtiliyor.  Gelişmiş ülkelerin iyi yaşam koşulları ve gelişen sağlık hizmetleri kanser olgularını azaltsa da doğuşta beklenen yaşam süresinin artması rakamları tam tersi yönde etkiliyor. Nüfus yaşlandıkça kanser görülme sıklığı da artıyor. Ancak hiç kuşkusuz ki,  hastalığın artmasına etken en önemli faktör sağlıksız çevre koşulları olarak gösteriliyor. Boşa değil "küresel kirlilik" olmuş adı insan eliyle yaratılan zararların. Türkiye'de doğuşta beklenen yaşam süresi 76,3 yıl olarak hesaplandı. Erkeklerde 73,7 yıl. Kadınlarda 79,4 yıl. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşarken, doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,7 yılı buluyor. Doğuşta beklenen yaşam süresi, ülkelerdeki sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyelerini, yaşam kalitesini ve ölümlülük seviyelerini ölçmekte kullanılan çok önemli bir göstergedir. Ki bu gösterge hayat tabloları yoluyla elde edilebilmektedir.

***
Bu rakamların iki katı üstünde bir ömrün telaffuz edilmesiyle ilk akla gelen elden ayaktan olup olmamak. Şekil şemail de akla gelir ama güç kaybı hepsinden önemli. Genelde 60'lı yaşlarda hissedilip zar zor kabullenilen bir süreçtir bedensel enerjinin giderek azalması. Dert bu olsun tabii ama yaş 200'lere dayanacak olursa vay haline insanoğlunun. Eskisi gibi 60'larda "ah, oh" diyerek oturup kalkmak da yakışık almaz. Daha ileri yaşlara ötelenmesi gerekir ki bu durumun bu da organizmaya müdahale etmek demek neresinden bakılsa. Enzimlere, hormonlara müdahale!  Bilim nelerin üstesinden geldi. Ömrün de gelir.  Ancak derdim bu değil. Derdim ne kadar yaşayacağımızdan ziyade nasıl yaşlanacağımız. Yaşam kalitesi. Yaratılan sağlıksız çevre koşullarıyla oksijeni de elinden alınacaksa canlının kaliteli yaşamdan söz edilebilir mi? Sözü edilecek olan olsa olsa hastalıklı yaşamdır. Sonu da erken ölüm tabii!
Beklenen yaşam süresi göstergesi "hayat tabloları" aracılığıyla elde edilir. Canlıya bırakılan sağlıklı bir hayat yok ki tablosu olsun.