Güvenlik birimlerinde işi en zor olan kişilerdendir keskin nişancılar. Çünkü görevlerini genellikle toplumun içinde yaparlar ve hedefleri koruması gerekenlerle iç içedir. Yanlış bir harekette suçluyu değil korunması gerekeni vurabilirler. O yüzden, genellikle uzun menzilli tüfeklerle nokta atışı yaparlar. Hiçbir zaman makineli tüfek kullanmazlar. Çünkü bir tane masum vuruldu mu isterlerse on tane terörist öldürmüş olsunlar hiç bir kıymet iade etmeyeceğini bilirler.
Hakimler ve savcılarda birer keskin nişancı gibi hareket etmek zorundadır. İnsanların özgürlükleri ve itibarları da canları kadar önemlidir. Bu yüzden ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, gözaltına almalarda, tutuklamalarda mutlaka nokta atışı yapmak zorundadırlar. Ancak görünen odur ki özel yetkili savcılarımız uzun menzili tüfeklerle nokta atışı değil otomatik silahlarla yaylım ateş şeklinde çalışmayı tercih etmektedir. Bu gözaltına almalarda ve tutuklanmalarda tabiidir ki gerçekten ceza alacaklar çıkacaktır. Ama beraat edeceklerde mutlaka olacaktır. İşte o insanlarımızı ve onların ailelerini, sevenlerini beklide hepinden önemlisi bu tür olayların toplumumuzda yarattığı travmayı düşünerek bundan böyle hakimlerimiz ve savcılarımız çok daha dikkatli davranmak zorundadır. Çünkü gelinen noktada gerek gözaltına alınan ve tutuklananların sayısı, gerek nitelikleri gerekse gözaltına alınış şekilleri adeta topluma gözdağı vermek için yapılıyormuş gibi algılanılmaya başlanmıştır.   
Sayın başbakanımızın kişisel yapı olarak otoriter bir karaktere sahip olduğunu görüyoruz. Otorite belki her liderde olması gereken bir özelliktir. Gereğinde sergilenecek hoşgörü ile birlikte kullanılırsa yararlıdır da. Ancak sayın başbakanımızın kişisel bir özellik olarak ortaya koyduğu bu otoriter görüntüyü, devlet sistemi olarak totaliter devlet görüntüsüne dönüştürülmesine izin vermemesi gerekir. Çünkü otoriteli bir kişi yetkisini kullanabilen ve dediğini yaptırabilen birisidir ve otorite çoğu kez korkuya değil sevgi ve saygıya dayalı olarak kurulur. Fakat Totaliter Devlet; demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, bütün yetkilerin bir elde veya küçük bir yönetici grubunun elinde toplandığı demokratik olmayan bir devlet düzenidir.
Toplumsal yaşamda anlaşma ve uyuşma kadar fikri çatışma da doğaldır. Zaten bu yüzden toplumsal ve siyasal hayatta iktidar, muhalefet ve baskı kurumları gibi kavramlar oluşmuştur. Basın mensupları da siyasal partiler kadar doğru buldukları konuda iktidarı desteklemek ya da eleştirdikleri konularda muhalefet yapmak hakkın sahiptirler. Basın mensupları özellikle siyasi iktidara karşı olan kesimin gözü kulağı ve karşı çıktıkları konularda sesi olma durumundadırlar. Bu yüzden basın mensuplarının susturulmaya çalışılıyormuş gibi bir görüntü verilmesi sistemin totaliter yapıya dönüşmeye başlaması gibi algılanmaktadır.
Disiplin ve düzen her toplum için şarttır. Fakat disiplin despotluğa düzen tek sesliğe dönüşmemelidir. 
Ceza hukukumuzun bazı temel prensipleri vardır. Bunlardan en önemli iki tanesi cezaların şahsiliği ve masumiyet karinesidir. Yani bir suçu kim işledi ise cezayı da onun çekmesi gerekir ve hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmayan herkes masumdur. Böyle bir karar olmadan kimse cezalandırılmamalıdır. Toplumu rahatsız eden konulardan biriside budur. Toplumun büyük kesimi bu davalarda kurunun yanında yaşında yandığına inanmakta, uzun süren tutukluluk hallerinin cezalandırılmaya dönüştüğünü düşünmektedir. Nokta atışı yerine yaylım ateş yöntemi kullanılırsa masumlarında yaralanması kaçınılmazdır demiştik. Demokratik soysal bir hukuk devletinde, bu yaralıların en kısa sürede tedavi edilerek sağlığına kavuşturulması gerekir. Haksız gözaltı ve tutuklamalarla özgürlüğü, itibarı ekonomik düzeni ve tüm sevdikleri yaralananlarında tedavisi bir an önce bitmelidir. Yani bağımsız yargının görevi bu davaları bir an önce sonuçlandırmaktır. Hepimizin yargıya güvenmek ve vereceği karara saygı duymaktan başka seçeneği yoktur. Sayın Başbakanımızın ve AKP iktidarının da görevi, tarihe sıkıntılı bir hukuksal dönem olarak değil yaptıkları hizmetlerle geçmektir. Elbette ki yargı bağımsızdır. Ama hükümetin bu konularda halkımızı rahatlatmak için alacağı önlemler mutlaka vardır, olmalıdır.