Geçen hafta sonu beni yıllar sonra hüngür hüngür ağlatan orman yangın alanını görmek, hem de oradaki tanıdıklara geçmiş olsun demek için eşimle Demircili köyü tarafına gittik. İlginç yangın ilk önce Demircili köyü girişinde mezarlığın karşısında başlamış, bizim Yağcılar köyüne ilerlerken rüzgÇr nedeniyle yön değiştirmiş, daha sonra Demircili koyuna doğru ilerlemiş denizde bitmiş. Ama ilginç olan arada sağlam orman alanları var, köylülerin bana söylediği çam kozalakları yangında patlayarak, havada roket gibi uçup, yangınını oradan oraya taşımış, adeta uzak alanları aşılamış. Bizim oralar karaçam, kızılçam ormanı. Köylüler yıllarla gelişen ormanın eski halini tekrar görmeye artık ömürlerinin yetmeyeceğini söylüyor, ne acı.
***
Ormancılara göre doğal faunanın tekrar hayata geçmesi için en az iki sene geçmesi, yanan alanların temizlenmesi ve rehabilitasyonu sonrası, yananlarla ayni tür bitkilerin ekilmesi gerektiğini söylüyor. Birçok sivil toplum örgütü (STK) heyecan içinde bir şeyler yapmaya çalışıyor ama yetki Orman bakanlığında, STK'lar orada tıkanıp kalıyor. Dikim işlerini Orman Genel Müdürlüğü (OGM) yapıyor. Ancak devlet alan gösterirse hatıra ormanı veya özel orman yapılabiliyor.
***
Yangını fırsat bilip külünü deştim, tarihe baktım, bakın altından neler çıktı. Bizim oraları eski Klazomenai. buraların tarihsel bitki örtüsü neydi diye araştırdığımızda delice, zeytin, koca yemiş, defne, mersin, melengiç ve makiler olduğu arada karaçam, kızılçam olduğunu görüyoruz. Eğer batı Anadolu'nun kıyıya yakın taraflarını gezdiyseniz yer yer zeytinin yabanisi delice ormanlarını görürsünüz. İnternette birçok kaynaktan okudum. Marshall yardımlarının şartlarından biri de Türkiye'nin ABD den mısırözü yağı almasıdır. Türkiye kendi güzelim zeytinyağı varken, Amerika'dan mısırözü yağı ithal eder. İthalatın kesintisiz sürmesi için, Türkiye'de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde "Bunlar bir işe yaramaz" denilerek yüz binlerce zeytin ağacı sökülüp ABD'ye, Avrupa'ya götürülür. neredeyse bir "zeytin ağacı katliamı" yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bir bölümü Amerika tarafından dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı Türk Lirası karşılığı satılır. Türk insanını zeytinyağından soğutup, mısırözü ve margarine alıştırmak için hayasızca yalan söylentiler çıkarılır. "Zeytinyağı ısınırsa kanser yapar" yalanı bunlardan biri. O dönemde propaganda amaçlı "Zeytinyağlı yiyemem aman..." türküsü bile besteletilir.
***
Bu coğrafyanın doğal bitkisi zeytin, yörede en eski bitki. Santorini adasında 39.000 yıllık zeytin ağacı fosilleri var.  Bizim buraların ozanı, tarihçisi Homeros, İlyada Destanı'nda bir zeytin ağacının altında oturur, zeytin ağacı ona şöyle der: Ben herkese aitim kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım...  Anadolu'nun es eski kavmi Hititler döneminde zeytin yetiştirildiğini biliyoruz. Bir Hitit metni zeytinin Hititler için önemini vurgular niteliktedir "Nasıl zeytinin kalbinde yağ bulunuyorsa, Ana tanrıçanın da Hatti ülkesinin kralını, kraliçesini prenslerini ve Hatti ülkesinin insanlarını kalbinde ve ruhunda arkadaşça bulundurmasını dilemektedir".  Efes, Milet, Priene, Afrodisias, Hierapolis ve daha adını sayamayacağımız kadar çok birçok yer bu yolculuğu zeytin ile birlikte yapmıştır. Dünyanın ikinci en eski zeytin işliği Batı Anadolu topraklarında, İzmir'in hemen yanı başındaki Urla İskelesi'nde bulunmuştur. Burasının eski dönemlerdeki adı Klazomenai idi. Klazomenai kenti M.Ö 6. Yüzyıldaki Pers İşgaline karşı o dönemde adı Ionia olan bölgenin on iki kentinin oluşturduğu birlikteki üyelerden biriydi. Klazomenai'de M.Ö. 2600 yılına ait zeytinyağı fabrikası kalıntıları var, MÖ 3000 lerde zeytincilik yapıldığı biliniyor. Ege'de batık gemilerdeki bulunan amforalarda iki ürün bulunuyor, şarap ve zeytinyağı. Günümüzün Tire'si, Ödemiş'i ve başka birçok Ege Kasabası büyük olasılıkla eski dönemlerin önemli zeytin ve zeytinyağı üretim merkezleriydi. Bugün bile Bafa Gölü çevresinde 2000 yıl eskiye kadar uzanan zeytin ağaçlarının var olduğu söylenir. Buradan ötede günümüzde Milas olarak bilinen Mylasa bulunurdu. Mylasa kentinin ekonomik etkinliğinde de zeytinyağı üretimi son derece önemli bir yer tutardı. Osmanlı döneminde de zeytin ağacının araziden ayrı tapusu vardı.  Araziyi satın alsanız, zeytinlerin tapusunu almazsanız kullanımı ağacın tapu sahibine aitti, ilginç...


Yazımın başında yazdığım gibi, çam ağaçları hem yanıcı hem de yangını zor söndürülen, kolay yayılan bir ağaç. Diyeceğim o ki; acaba bu yangını fırsat bilip bu alanlara ekonomik değeri olan tarihsel bitki örtüsü, zeytin, aşılanırsa sakız ağacı veya fıstık veren melengiç, meşe ağacı (TEMA meşe ağacına destek veriyor), defne ekilebilir mi? Benim ki sadece bir fikir. Bilim adamları, ormancılar oturup tartışsın.


Not: Geçtiğimiz Pazar Urla Zeytinler köyündeki Köstem Zeytinyağı müzesini ziyaret ettik. Tavsiye ederim kendinize fırsat yaratıp siz de ziyaret edin. Büyük emeklerle kurulmuş bir müze. Levent Köstem ve eşinin çabalarını,  zeytin'e olduğu gibi müzesinin bile önünde çıkartılan engelleri orada dinleyin.