Tek çıkar yolun devlet başkanının aynı zamanda fiilen başbakanlık görevlerini de üzerine almasından geçtiğine ilişkin yazıları Atatürk görmezden geliyordu. Ama bir gün genel sekreter Hasan Rıza Soyak bu konuyu açtı ve görüşünü sordu. Atatürk Soyak'a döndü ve bu tür "tek adam" yönetimlerini katiyen onaylamadığını bunun kadar budalaca bir düşünce olamayacağını söyledi. Sonrada şöyle devam etti: Şaşarım o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri de budur. Biz öteden beri böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olurda benim aynı yola gitmekliğimi yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir. Hadi diyelim ki ben bu gaflete düştüm, vekaletlerin yürütmekte oldukları işlerin büyük kısmı bilgi ve ihtisas isteyen konular olduğuna göre ben hariciye ve milli müdafaa vekaletlerinden başka yerde nasıl faydalı olabilirim? Bu iki vekaletle yüksek dış seyahatimizin idaresi ile yurdun müdafaası esbabını hazırlamak işlerinde zaten sorumluluk mevkiindeki arkadaşlarla daimi temas halindeyiz. Bu arkadaşlara aklımın erdiği kadar yardım etmeye, faydalı olmaya çalışıyorum. Diğer sahalarda pek açık olan ihtiyaçlara, durmadan ilgililerin dikkatini çekiyorum. Mesela umumi kültürü yükseltmek bir taraftan memlekette ziraat işlerini yeni vasıta ve usullere göre düzenlemek verimi arttırmak, diğer yandan da ölçülü bir programla muhtaç olduğumuz sanayi kurmak lazımdır diyorum. Bunları imkan nispetinde süratle tahakkuk ettirmek tamamen mesuliyet ve ihtisas sahiplerinin işidir. Oralarda benim ortaya atacağım yanlış mütalaalar vazife sahibini şaşırtabilir, tereddütte düşürür bu suretle mutlaka aksi tesir yaparak memlekete fayda yerine zarar getirir.

***

Diktatörlüğün ne olduğunu bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen "Atatürkofobi" hastası pek çok yazar- çizer tayfası Atatürk'e diktatör der. Adolf Hitler, Benito Mussolini, Franco gibilerle Atatürk'ü, böylece utanmadan sıkılmadan aynı kategoriye sokarlar. Oysa bir liderin diktatör olup olmadığını anlamak son derece kolaydır. Bunu anlamak için anayasaya bakıp liderin yetkilerinin neler olduğunu incelemek yeterlidir. Atatürk'ün bir cumhurbaşkanı olarak yetkileri son derece kısıtlıdır. Kaldı ki bir ülkenin dikta ile yönetilip, yönetilmediğinin tek ölçüsü, o ülkedeki siyasal partilerin sayısı olamaz...

***

Bir ülkede birden çok parti mevcut olabilir, fakat iktidar çıkardığı yasalarla muhalefeti öylesine işlemez hale getirebilir ki sonuç diktatörlükten farksız olabilir. Sevgili okuyucularım günlerdir atlatamadığım grip nedeniyle eve kapanmam çok uzun zamandır bir araya gelemediğim bir çok güzel dostla, kitaplarla kaynaştırdı. Yukarda paylaştığım satırların devamını okumak ve benim gibi kana kana bilgi edinmek istiyorsanız kitabın adı "1938 son yıl" yazarı T.C Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanı. T.C Maltepe Üniversitesi Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Öğretim Üyesi Orhan Çekiç. Bu, okuduğum, sizinle paylaştığım 70'inci sayfa. Ben hafta sonuna bitirmiş olurum.