Sevgili okuyucularım, kadınlar; öncelikle sizler için kaleme alıyorum bu yazımı. Çünkü kimi görsem ağız dolusu söyleniyor Türkiye'de olan bitenden. En sonunda da "zaten ne zamandır televizyonda seyretmiyorum, gazetede okumuyorum" diyorlar. Bu tutum hepimize ne kadar yararlı, ne çözüm getirir soruyorum. Neyse, ben köşemde, hem de STK'ların içinden bir kadın olarak yazıyorum. Siz, biz, okumuyoruz, bilgilenmiyoruz, bilgilendirmiyoruz. Sorunların çözümü için çalışmıyoruz. Allah'tan Cumhurbaşkanımız böyle düşünmüyor, bu konuya da el atmış, bizim yerimize bir çözüm düşünmüş.

***

Ülkemizde kadına karşı şiddet inanılmaz boyutlarda. Gazete okumayan, TV seyretmeyenlerin özrü, asabımı bozuyor, uykularım kaçıyor, fenalık geliyor, maşallah özürlerimiz çok inandırıcı(!). 24 Mart 2015 tarihinde yapılan ve Milliyet Gazetesi'nde de yer alan bir toplantının içeriğini sizinle paylaşayım. Bilelim ki öncelikle kadına yönelik her türlü şiddet hak ihlalidir, ancak 6284'sayılı yasa ile, açık biçimde insan hakları ihlali olarak tanımlanma dışında özellikle ağır cezada mahkemelerin keyfiyetine kalıyor. Adalet ve eşitlik kavramları birbirinin yerine ikame edilmek isteniyor. Bu kesinlikle doğru değildir. Eşitliği kurmadan, adalet sağlanamaz. Türkiye'nin kanayan yarası " Kadına yönelik şiddet " konusunda Cumhurbaşkanımız Erdoğan, konuya ilişkin görüş ve öneriler için kadınları davet etmiş. Bu toplantıda ODTÜ öğretim üyesi Prof. Feride Acar, aynı zamanda İstanbul sözleşmesinin denetim organı GREVIO'nun da Türkiye adayı. Birleşmiş Milletler CEDAW (kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi) Komitesi'nde bir dönem başkanlık da yapan Prof. Acar, toplantıda şiddet ile mücadeleye uluslararası bir perspektiften baktı. Altında Türkiye'nin imzasının bulunduğu CEDAW ve İstanbul sözleşmesi olarak anılan kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin ilgili maddelerini hatırlattı. Bu sözleşmelerin 6284 sayılı yasaya temel teşkil ettiğini, bu çerçevede izlenecek politikaların "önleme, izleme, koruma, kovuşturma" aşamaları dikkate alınarak bütünlüklü olması gerektiği vurgusunu yaptı. Masadaki iki farklı yaklaşım ortak bir paydada buluşamadı. Konular "sığınak yada sığınma evi mi, konuk evi mi", "eşitlik mi, adalet mi "

***

Cumhurbaşkanının bakış açısından kadın-erkek eşitliği fıtrata ters mi değil mi? Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın'ın verdiği bilgiye göre, bu toplantının cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan " kadına yönelik şiddet biriminin" ilk toplantısı olduğunu; birimin bu toplantıları STK'lar, akademisyenler, gönüllülerle sürdürüleceği, Cumhurbaşkanı katılmasa da, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan birim ile yürütüleceğini söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nı temsilen katılan Sedide Akbulut, aile ve dini rehberlik bürolarında çalışan 1900 kişi olduğunu; ama o kişilerin yetkin olmadığını ve onlara Aile Danışmanlığı çerçevesinde tezsiz yüksek lisans sağlanabileceğini, şiddetin çözümü için verilecek vicdan şiddet eğitiminin; dini argümanlarla verilmesi gerektiğini, 47 bin 60 personelin şiddet eğitiminden geçirildiğini, o kişilerin de cemaatlerine ulaştığını, birde boşanma durumunda arabuluculuk müessesinde din görevlileri de bulunmalı dedi.
 
***

Medyada kadına yönelik şiddet haberlerinin yer alış biçimi, cinayet haberlerinin "pornografik bir anlatımla sunulması, eril dil kullanımı" nedenleriyle, alternatif dilin oluşturulması için Türkiye Gazeteciler Cemiyeti çatısı altında kadınlar tarafından yürütülen çalışmalar var. Ve Cumhurbaşkanı'nın fıtrat ile ilgili söylediklerine karşı çıkan Başkent Kadın Platformu Derneğinden " Berrin Sönmez ". Peki, siz hanımlar ne yapıyorsunuz? Görmemek, duymamak dışında (istisnalar kaideyi bozmaz). Geleceğinize nasıl sahip çıkıyorsunuz birey olarak, Cumhurbaşkanı'mızın yanı sıra?