Bir türkümüz var: Bulutsuzluk Özlemi.

Açık, güzel havalar kast ediliyor bu isimle.
Birçok şiirde, öyküde, romanda kara bulutlar hep korku, endişe, umutsuzluk olarak işlenir.
Doğru değildir; Cahit Külebi, bir şiirinde " Yağmur uygarlıktır" diyor.
O kara kara bulutlar, içinde hayatın öz suyunu taşır.
Çok yağmur yağan ülkelerde bolluk ve bereket olur; Su hayattır; kullanılabilir suyun tamamı yağışla elde edilir; bedenimizin yüzde altmışı sudur, kanla damarlarınızda dolaşır. Çevremizi kuşatan tüm canlı varlıklar suyun eseridir.
Kara kara bulutlar mecaz olarak da korku amaçlı kullanılmamalıdır.
Suyu kullanmak eğitim, bilinç işidir; yazık ki her konuda olduğu gibi suda da savurganız; sanki sonsuz bir kaynağımız varmış gibi musluklarımızdan şarıl şarıl  sular boşa akıp gidiyor. Doğal su kaynakları, su taşıyıcı ırmaklar, çaylar, dereler, arklar, denizler gözlerini kazanma hırsı bürümüş kapitalistlerce kirletiliyor; ilgililer ya yetersiz kalıyor, ya da göz yumuyorlar buna; hızla yaşanılmaz bir dünyaya doğru gidiyoruz.
Uygarlık adına doğa talan ediliyor; ağaçlar kesiliyor, ormanlar yakılıyor, kentler, köyler betonlaşıyor; bu ne vurdum duymazlık bu ne sorumsuzluk...
Makineleşmek sanayileşmek kontrolsüz bir biçimde doğanın canına okuyor.
Özerk, dokunulmaz bir doğa koruyucu yapılanmaya ihtiyacımız var; hızla kurulup hayata geçirilmelidir.
Teselli bulduğum şarkılarımız da var : Yağmurun sesine bak / Aşka davet ediyor.
Ne kadar güzel; yağmur aşktır.Yağ yağmur, sağanak sağanak, sellercesine yağ.