Sevgili okuyucularım. “Gelin yola çıkmış, ya nasip” derler ya, ben de geçen hafta belirlediğim konuyu araştırırken okuduğum bir cümle beni bambaşka bir konuya sürükledi. Yola çıkışım Einstein’la idi. Çeşitli kaynaklardan bilgi edinirken Einstein’ın Amerika’da üniversitede ders verirken ona sıkça sorulan “Tanrıya inanır mısın?” sorusuna verdiği “Spinoza’nın tanrısına inanırım” cevabı nedeniyle düşmüştüm Spinoza’nın peşine. Felsefe en sevdiğim derslerden biriydi okuldayken, hep beraber paylaştık.  

*** 

Bu haftada babamla yaptığımız sohbetleri, onun Kuleli askeri lisesindeyken günlerini anılarını bana anlattığı, hatırladığım anekdotlardan yola çıkarak Einstein’ı paylaşacağım. Babam, bana göre çok kısa ömründe (63 yaşında vefat etti) birçok davranış ve yaşam tarzıyla önderimdi, bir huyu hariç. Her sabah, yaz kış soğuk suyla duş yapardı. Annem ve ben hasta olacak diye endişelenirdik. Bir gün bize “Biz Kuleli ’de okurken; hocalarımızın çoğu Almanya’dan Nazi zulmünden kaçıp gelmiş bilim adamlarıydı.  Biz onlardan çok güzel bilgiler yanı sıra bazı alışkanlıklar edindik. Bu soğuk duş alışkanlığı onlardan biriydi. Ayrıca merak etmeyin son zamanlarda ılıtıyorum, çünkü yaşlanıyorum”. Ah canım babam, keşke beraber yaş alabileceğimiz daha uzun yıllarımız olabilseydi varlığıyla. İdolüm babamla anılarıma dönersem, yetiştiği yıllardaki eğitim ile anlattıklarından Einstein ile karşılaştım. 

*** 

Albert Einstein, Almanya doğumlu bir teorik fizikçiydi. Yaptığı devrim niteliğindeki fizik ve matematik çalışmaları sayesinde Einstein 1921 yılında Nobel fizik ödülüne layık görülmüş. Aşkenazi Yahudisi bir Alman vatandaşı olarak doğdu 1896 da. 1901 yılında yaşadığı İsviçre’nin vatandaşı oldu, 1955 yılında da ABD vatandaşı olarak hayata gözlerini yumdu.  Ancak, dünyaya mal olmuş bu bilim adamının, genç Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk ile iletişimi ve babamın anlattıkları ile örtüşen bilgileri araştırdığım çeşitli kaynakların paragraflarında bulmak, bambaşka bir bakış açısı ile bu yazımı kaleme almama sebep oldu. 

*** 
Hitler 30 Ocak 1933 günü Almanya başbakanı oldu. Nazilerin o günden sonraki hedefi Almanya’daki Yahudilerin kökünün kazınmasıydı. Birçok Yahudi Almanya’yı terk etmeye başlamıştı. Genç Türkiye Cumhuriyeti henüz 10 yaşında üniversite reformunu gerçekleştirmek çabasında. Türkiye’nin acilen modernleşmesini arzulayan Mustafa Kemal Atatürk’ün, Einstein’ın başbakan İsmet beye (İnönü) yazdığı, onun da el yazısı ile bir not düşüp, milli eğitim bakanı Dr. Reşit Galip’e gönderdiği ve ilk başta olumsuzlukla sonuçlanan olaydan haberi olması ile ilk etapta davet ettiği 40 bilim adamını, İran Şahını ağırladığı Dolmabahçe’deki yemeğe davet ederek tanıştırdığı    tarihi kaynaklarda yer alıyor. Daha sonraları sayıları 150 yi geçen Yahudi kökenli Alman bilim adamları için Hitler’in Ankara’yı baskıladığı, onların geri gönderilmeleri halinde daha iyilerini göndereceğini ifade ettiği satırlara başbakan İsmet Bey’in “Biz, bizdeki iyilerle idare edeceğiz” cevabı da…  

*** 
Atatürk’ün bizzat Einstein’ı davetine de çalışmalarına finansal destek yönünden üzülerek reddini öğreniyoruz. İstanbul Teknik Üniversitesinden Prof. Münir Ülgür hatıralarında yazmış, ABD’de kaldığı süre içinde eşi ve kızı ile Princeton üniversitesinde Albert Einstein’ı ziyaret eder. Hemen kabul edilmelerinin nedeni Atatürk’ün bir evladı olması. Einstein ona “Siz biliyor musunuz? Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz” der. Bir diğer Türk, Denizli’nin Acıpayam ilçesinde çobanlık yaparken, çalışıp çabalayarak, başarı elde ederek Einstein ile yan yana çalışabileceğini, onun teorilerindeki bir hatayı bulup düzeltebileceğini, üstüne üstlük günümüzün en büyük teknolojilerinden biri olan “sesli asistan”ın mucidi olabileceğini gösteren Prof.Dr. Hüseyin Yılmaz… Nereden nereye, babamı ve tüm değerli kayıplarımızı rahmetle anarak…