Yıl 1973 aylardan Nisan ve 15’i. Hayatımın en önemli kararının sonucu o gün evlendim. Terörün üniversiteleri hallaç pamuğu gibi attı yıllardı. Tek çocuk olduğum için, sınavları kazandığım halde, ailemden İzmir dışına çıkış vizesi alamadığım için metazori başladığım Karataş Eczacılık fakültesine veda edip, aynı kulvarda bir genç doktorla hayat Üniversitesine başladım.

50 yıl geçti. Hala diplomamı alamadım. İnşallah uzun yıllarım (sağlıkla) olur devam ederim. İnanılmaz bölümlerde, inanılmaz dersler aldım. Misyonların içinde buldum kendimi. Bir köşe yazısına sığdıramayacağım kadar çok ve çeşitli.  


Bana bu satırları yazdıran geçen Cuma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde geçirdiğim saatler oldu. Bir de bana müteahhitlik tecrübesi(!) denetecek safra taşlarım… İstenen tetkikler için çık yukarı, in aşağı, yürü uzun koridorlarda, zaman tünelinden o koridorlarda yaptığımız gelir getirici kermesler aklıma geldi, yeni kurulmuş nöroşirurjiye destek olmak için. Ömrü ameliyathane ve klinikte geçen eşime destek olmak, görmek anlamak için. İçimi yedi bu gönüllülükler ve koşuşturmalar. Her neyse doğru yolda, yaşamımda yapabildiklerimle. Bu arada ilk açılışından günümüze değin tanıklık ettiğim üniversite hastanesi. 50 yıl önce İsviçre’den dönen rahmetli yüksek mimar amcam “Nereden bulmuşlar bu projeyi, Avrupa’da bir yarışmada sonuncu gelmişti. Çok büyük kullanışsız bir hastane yapısı olarak..” demişti. Zamanla böldüler, eklediler bugünkü hali malum. Girdiğim odalar aynı yüksek bakımsız gittiğim her bölüm aynı.  

*
Ancak değişmeyen tek şey özveri, gönüllülük ve şefkat, aynen şifa dağıtmaya devam ediyor İzmir’e, Ege’ye. Türkiye’ye damga basmış hizmet etmiş kadroları öyle bir eğitim ve ekol oturtmuşlar ki… Değişmeyen yokluk şartlarına rağmen mucizeler devam ediyor. Çok duygulandım. Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi “Olmaya devlet cihanda, bir nefes, sıhhat gibi”. Hele son beş yıldır İngiltere’de beyin göçü akımıyla taşınan çocuklarımın, torunlarımın yine bu satırlara sığmayacak tıbbi sıkıntılarını zaman zaman bizzat yanlarında şahit olduğum olumsuzlukları… O güzel bina ve donanımlara rağmen oranın insanlarının ulaşamadıkları sağlık hizmetlerini… Geçen sene gelinimin kulağı delinmiş, akıyordu. Hemşireye ve tedavisine razı olmak zorunda kalıp doktora ulaşamadı. Doktor randevusu üç ay sonraya verilmiş ve hemşire tarafından “üç ay içinde iyileşirseniz (doktor görmeden) haber verin randevu ziyan olmasın” tembihleri ile uğurlanış. Tabii Türkiye’ye geldi ve doğru tedaviyi oldu şükür. Ve bugün halimize şükür ama çok kötüye giden bir farkındasızlık… Yukarıdan aşağıya. Buna üç maymunu oynayan bizleri de eklemek lazım. Sahip olduklarının değerini bilmeyen insanlarımız.  O kadar özveriye karşılık, inşallah elleri kırılsın sağlıkçılara zarar verenlerin, dilleri kurusun bu duruma sebep olup ses vermeyenlerin…