Rehber ve Turizmci Fatih Aygüneş’ten Perşembe günü şu mesajı aldım:
‘Yasar Bey iyi günler dilerim. 
Bizler bu cumartesi ‘Üç Agora’ ismi ile yine bir tematik gezi gerçekleştireceğiz. 
Sizin de aramızda olmanızdan mutluluk duyarız…’
Yürekten bu tematik geziye katılmak isterdim…
Pandemi nedeniyle hiçbir davete katılmadığımı, kalabalığa karışmamaya dikkat ettiğimi bildirdim.
Bu arada aklıma Hakkı Gümüştaş geldi…
Yıllar önce askeri okuldan atılanlardan…
Önce hapse girmişler, sonra da tezkereleri kesilmişti.
Hakkı Gümüştaş da, TCDD’den tren kiralar, yanına bazı yazar ve sanatçıları da alır, Selcük- Çamlığa tur düzenlerdi.
Tabii ki bu işlerin üstadı Prof. Dr. Şadan Gökova’yı anmadan geçemeyiz…
Şadan Ağabey, ‘İzmir’in yaz sıcağında üç kişi takım elbise ve kravatla gezer, biri sensin!’ derdi her karşılaşmamızda…
Belki şu anda iki kişi kalmıştır, bu tarife uyan…
Ya da Bornova’nın, Büyük Park’ta eğlencelik satan ‘Aşık’ denilen garibanı bile çoktan unutulmuştur.
Aklımda kalan bu koyu takım elbiseli ‘Aşık’ın, yakasında, aynen Büyük Çiglili Münir Yağcı gibi yakasından, rozet gibi çiçek eksik olmamasından ve mutlaka her alışveriş yapana kağıt boş külah vererek, ‘Çevreyi sakın kirletmeyin!’ önerisinde bulunması kalmış…
‘Ayaküstü’ deriz ya. 
Bu kadar kısa yazışmamızda bakın Fatih Aygüneş ne diyor?
‘… İzmir yalnız ülkemizin değil Unesco miras listesine kayıt olma çabaları da gösteriyor ki dünyanın önemli bir değeri. 
Maalesef yakın dönem eserlerimiz bile ilgisizlik ve bilgisizlikten her gün yok oluyor…
Şu an emniyet abidesi yanında yerlere yüzükoyun atılmış 1932, 1934 ve 1935 tarihli çeşme aynalarını gördükçe içimiz kan ağlıyor. 
Onlar bu kentin ve belediyeciliğin belleği…’
Ben de, ‘Keşke herkes sizin gibi duyarlı ve bilgili olabilse… Tek ve en önemli eksiğimiz eğitim...
Ama eğitimlilerin hali de ortada...
Düşünebiliyor musunuz? 
Hâlâ Konak’taki Büyükşehir Belediye Sarayı, ‘Yıkılsın mı, güçlendirişin mi?’ tartışılıyor…
Bana sorarsanız;
‘Büyük ve önemli şehirler sadece meydanları ile anılır…’ diyorum.”
Gün gibi anımsıyorum:
Bu bina 41 yıl önce yapılmaya başlandığında, caddeye bakan taraftaki tabelasında keşif bedeli ‘9,999 bin TL’ yazıyordu. Ya dört ya da beş tane ‘9’ rakamı sıralanmıştı…
Aynen zamanımızda vitrinlerde gördüğümüz gibi…
Ya bir lira ya bin lira düşük gösterildiği gibi…
Ve bu bina yapılamadı, çürümeye terk edildi…
Çok yıllar sonra tahsisat bulundu ve bitirildi…
Yalnız ‘yıkım’ ya da ‘çürük raporu’ da yeni değil…
Daha önceki depremlerden sonra da gazetelere konu olmuştu…
Nedense hep unutuyoruz…
Fatih Aygüneş Bey ‘Bilmek, sevmektir!’ diyor..
İnsanları ‘bilmediği bir şeyi korumuyor!’ diye suçlamak mümkün değil.  Ama bizlerin kabahati da biraz daha etkin ve sesli olmamak…
Fatih Aygüneş’ten bir saptama daha :
‘Punta'nin (Eski İzmir- Alsancak) orta yeri..
Kent adeta pazar yerine dönmüş durumda…
Buradaki; yaya, tramvay, araç trafiği yetmiyor gibi, bir de usulsüz reklamlar…
Üstelik bir tanesi de belediye ait. 
Dilekçe verdik kent estetiğine ve HİM'e!. 
Umarız bir çare bulunur…
Hiç yakışmıyor 2021 de bizlere…’
Şimdi bu nottan sonra Fatih Aygüneş’i, ‘Araştırmalarından yararlanmaları’ için yetkililere önerebilir miyim?
Yarım yamalak, kulaktan dolma, şehir efsaneleri yaratanlar ve da çok para isteyenler nedense her yerde baştacı ediliyor…
Emek karşılığını bulmalı…
‘Evet’ ama…
Sahtekarlara, dolandırıcılara, yalancılara, ya da yandaşlara bir kuruş bile haram…