Dünya Emekçi Kadınlar Günü Haftası 1 Mart'tan itibaren her gün dolu dolu çeşitli aktivitelerle kutlandı İzmir'de. Geleneksel olarak Kültürpark 3 ve 4 no.lu pavyonlarda tüm kadın STK'larının, çevre belediyelerinin, kadın kent meclislerinin, yöresel kadınların yer aldığı, Büyükşehir Belediye başkanımız Aziz Kocaoğlu'nun yıllardır hazırladığı söyleşiler, konserlerle de takviye ettiği programlarla zenginleşen haftamız, bu yıl gördüğüm çevre belediyelerin de otobüslerle taşıdıkları kadınlarımızla yoğun geçti. Hepimizin orada buluşması, sohbet etmesi, birbirimiz hakkında bilgilenmemize de vesile oldu.
***
Bugün bu bilgi alışverişinde çok önemsediğim bir konuyu sizlerle paylaşacağım. Belki sizler de düşünmüşsünüzdür. Yıllar devrilirken 8 Mart'larda ve her yıl 365 günün her saati çeşitli şekillerde yaşayan bizlerin yanı sıra; yüzlerce, binlerce, on binlerce kadın parmaklıkların arkasında. Kader kurbanları diyoruz. Sayısız nedenlerle cezaevinde ne yaparlar, nasıl yaşarlar 8 Mart'larda? Bilirler mi, farkında mıdırlar bugünün? Veya biz farkında mıyız onların? İnsanın doğasında var, onu üzen irrite eden şeyleri aklından atmak, düşünmemek. Pek çok konuda kafalarımız kuma gömülmüş değil mi veya üç maymunu oynuyor değil miyiz? Ne kolaycılık. Keşke hepimizi üzen şeyler bir yerlerde kilitli kalsa... Ama olmuyor. İyi ki de olmuyor.
***
Son gün stantları dolaşırken aslında sayısı çok olduğu halde bizim bilmediğimiz, bu konunun farkında olan ve bir şeyler yapmak için emek koyan kadınlardan biri ile tesadüfen karşılaştım.
Uzun uzun sohbet ettik, cezaevlerindeki kadınları konuştuk. Şiddete uğramış, gadre uğramış veya şeytani yönü ağır basmış, cezalarını çeken kadınları... Kimi anne, kimi kimsesiz, kimi çok genç. Ne diyorduk? Kader kurbanları. Aslında öğrendiğimde sevindiğim 'İzmir Valiliği İnsan Hakları İl Kurulunun varlığını öğrendim. Özellikle cezaevlerindeki kadınlar için çalışmalarını sordum. Bu kadınların, eğer çocukları varsa onlar da 6 yaşına dek anneleriyle kalıyor. Koşullarını merak ettim.
***
1993'te 'Dünya Beyin Cerrahları Kültür Kulübü'nde bir Türk beyin cerrahının eşi olarak ülkemin konularından birini konferans olarak vermemi istemişlerdi. Ben de Amerika'da Arap müzikleriyle karşılanışımı hatırlayarak "A Bridge Between the Cultures" (Kültürler arası bir köprü: Anadolu)" başlığıyla, Sayın Prof. Ekrem Akurgal'ın kitaplarından ve bu konuda akademisyen arkadaşlarımdan bilgi ve destek alarak 68 slaytın eşlik ettiği, çok beğenilen bir konferans hazırlamıştım. Aynı gün, bir Fransız beyin cerrahının eşi de "Fransa hapishaneleri" başlıklı bir konferans vermişti. İlgimi çeken aklımda kalan bilgilerden biri de bazı cezaevi yönetimlerinin yerel STK'lar ile beraber çalışmaları idi.
Özellikle kadın ve çocuk konularında, şartları iyileştirmek ve onları tekrar topluma kazandırmak adına çalışmaları, cezaevlerinde verilen eğitim ve kurslar, istihdama hazır hale getirilmeleri aklımda kalmıştı.
Keza çocuklar ve gençlere de yardımcı oluyorlardı. Tekrar çaresiz kalıp suça dönmemeleri ve topluma kazandırılmaları için çalışıyorlardı. İlgiyle dinlemiştim.
***
Bugün ülkeme ait bilgileri araştırdığımda bu konunun giderek vahimleştiğini görüyorum. Türkiye genelinde 3 kadından biri şiddete uğruyor. Umut Vakfı'nın bir araştırmasında ülkemizdeki 39 milyon kadından 14 milyonu en az bir kez şiddete maruz kalmış. 2016'da 397 kadına şiddet olayında 367 kadın hayatını kaybetmiş. Birinci kent İstanbul'dan sonra ikinci kent olarak İzmir geliyor kadın cinayetlerinde, sarsıldım. Biz kutlamalar yaparken de hız kesmedi evvelki gün bir anne kucağında bebesiyle öldürüldü. Kutlama hatırlama tamam, lakin İzmir kadın kuruluşlarının kutlamalar için daha çok yolu olduğunu görüyoruz değil mi haftamızı uğurlarken...